Çok ciddiyim. Sakin ol. Bugün yazı günün değil.
Yazma…
Sakin ol Aydın Engin
* * *
“Geçenlerde İstanbul'da bir cenaze yaşandı. Maalesef terör örgütlerinin içine aldığı, terör örgütlerinin içinde ne yazık ki yüzü poşulu, eline sapan verilmiş, cebinde demir bilyelerle olan bir çocuk orada maalesef bir biber gazına muhatap oluyor”
Şişşşştt, Aydın Engin!.. Dilinin ucundaki o lafı sakın sese dönüştürme.Sakin ol…
Şimdi tutup “Yüzü poşulu değildi, cebinde demir bilyeler, elinde sapan yoktu. O ekmek almaya fırına gidiyordu” diye yalanı cevaplamaya kalkma. Ne lüzumu var?
Ayrıca “Bir çocuk orda maalesef biber gazına muhatap oluyor” cümlesi üstünde durmaya bile değmez. Yani tutup “Biber gazına değil, biber gazı fırlatan tüfekten doğrudan o çocuğun kafasına nişanlanmış ‘ölümcül fişeğe’ hedef oluyor” diye düzeltmenin ne alemi var?
Şimdi düzelteyim derken ağzından bir laf çıkacak, sonra…
Anladın.
Ama dilersen “Kafanı düzeltemiyorsun, bari dilini düzelt. Biber gazına muhatap olunmaz, maruz kalınır” filan gibi görece zararsız cümlelerle yatıştırmaya çalış kendini…
Geçiştir yani.
* * *
“…Polis, orada yüzü poşulu, elinde sapanla, demir bilyeleri savuran o kişinin kaç yaşında olduğunu nereden ayıracak? Ama bu Kılıçdaroğlu her zamanki gibi yalanını söylüyor, 'ekmek almaya giden çocuk' diyor. Dürüst ol, dürüst. Ne ekmek alması ne alakası var”
Bak ben öfkeni bilirim senin. Gözlerinde çakan öfke şimşekleri hemen belli oluyor.
N’olur sakin ol.
Ne olacak?
Ha, şimdi tutup “Şu Kabataş’taki deri pantolonlu, eldivenli, üstleri çıplak, kafaları bandanalı 70-80 kişinin, bebekli bir kadının ve bebeğinin üstüne çiş yaptıkları efsanesinin bir benzerini uyduruyorsun” desen ne olacak?
Dinleyecek mi seni?
Ayrıca biliyorum, hızını alamayacaksın, “Yüzü poşulu, elinde sapanla demir bilyeleri savuran kişinin kaç yaşında olduğunu polis nereden bilecek” buyurmuş ya, tutup soracaksın “Peki 15 değil de 25 yaşında biri olsaydı o zaman polisin kafaya nişan alıp ateş etme hakkı mı var ki soruyorsun. Bu ne sefil, ne zelil bir mantıktır ki” diyecek ve cümleyi tamamlarken ağzından öyle bir laf çıkacak ki…
Sus işte. Şart mı yazman.Yazma!..
“Ne ekmek alması, ne alakası var” diye sordu ya “Haklısın ekmek almaya değil, bir kutu mermi, iki de el bombası almaya gidiyordu. Malum Okmeydanı’ndaki fırınlarda ekmek değil mermi, bomba, tabanca, kaleşnikof satılır” diye dalga geçmeye kalkacaksın ama cümleyi tamamlamak için bir de şey ekleyeceksin...
Şey ekleme. Sus.
Şey yazma…
Zaten yazı günün değil. Başını belaya sokma.
* * *
Hani Berkin’le de yetinmedi annesine sordu ya…
“Evladınızın mezarına karanfil ve demir bilyeler atışınızı pek anlamadım. O demir bilyeleri niçin atıyordun mezarına? Neyin mesajını veriyorsun?” diye sordu ya…
Senin bir cevap vermene, verip de başını belaya sokmana gerek yok.
Sami Elvan, o olağanüstü kederli, olağanüstü sakin ve olağanüstü edepli baba cevap verdi zaten.
Hatırla, baba Elvan ne dedi:
"Misket oynayacak yaşta çocuktu o. Onun için, annesi misket oynasın diye koydu"
Tıpkı oğulcuğunu toprağa verdikten sonra “O şimdi orada üşüyor” dediğinde sarsıldığın, “Acının şiire dönüşmüşlüğü” bu diye kendi kendine konuştuğun gibi…
Mezara konan misketleri ve ölmüş oğulcuğunun mezarında üşüyeceğini söyleyen babayı, o kavrayamaz ama sen kavrarsın.
Sakin ol.
Yazı günün değil, yazma…