Kendini tanımadan adını duyduk. IŞİD, 11 Haziran 2014'de Musul kentini ele geçirdiğinde ilk işlerinden biri oradaki Türkiye Başkonsolosluğunu basıp başkonsolosundan kavasına kadar 43 konsolosluk personelini tutsak etmek oldu.
Başkonsolosun adı Öztürk Yılmaz'dı.
101 gün sonra, 20 Eylül 2014'de, artık IŞİD mi insafa geldi, ödünler mi kopardı, bilinmiyor ama tüm personeliyle birlikte o da serbest bırakıldı ve Türkiye'ye döndü.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu (Yaaa evet, bu ülkede öyle bir başbakan bile vardı) tarafından alnından öpülerek karşılandı. Nasıl bir marifet gösterdiği için alnından öpüldüğünü pek anlamadık ama sonuçta yüzünü görüp tanımış da olduk.
Ardından Tacikistan Büyükelçiliği’ne atandığını duyduk. Gitti mi, gitmedi mi bilmiyorum ama bir ay kadar sonra Eylül 2015 başında istifa etti ve CHP'nin Ardahan birinci sıra adayı olarak karşımıza çıktı. 1 Kasım 2015'de seçildi de.
İki ay kadar sonra da CHP içinde paraşütle yükselip dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına getirildi. Kim, onda ne buldu da parti içinde onca kıdemli siyasetçi varken bu kadar hızlı yükseldi bilinmiyor. Bu kadar hızlı yükselince TV kanallarının da ilgisini çekti ve sık sık haber kanallarındaki tartışma programlarında boy göstermeye başladı.
Katıldıkça konuştu, konuştukça CHP'nin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı'nın nasıl su katılmamış bir Türk milliyetçisi olduğunu gördük, öğrendik.
Bir süre gazeteci tayfası arasında alay konusu oldu. "Adamcağız adresi şaşırmış, MHP diye CHP'ye gitmiş" diyen meslektaşlar oldu; gülüştük.
CHP'ye öneriler de üretildi. "En iyisi adamı Sosyalist Enternasyonal'de CHP temsilcisi yapsınlar" diyenler oldu; yine gülüştük.
Ama işi şakaya vurmayanlar da vardı. "Yav arkadaş adamı anladık, tam bir Türk milliyetçisi. İyi de Sosyalist Enternasyonal üyesi CHP'ye alınmasını, diyelim alındı, dış ilişkilerden sorumla Genel Başkan Yardımcısı yapılmasını nasıl açıklayacağız" diye sordular. Ne gazeteciler arasında, ne CHP merkezinde bu soruya dişe dokunur bir cevap veren ya da bulan çıkmadı.
Ciddi ve doyurucu bir cevap bulunamayınca mecburen mizaha sığınıldı. "CHP'de MİT'in bir kaç kişilik kontenjanı varmış. Bu kontenjan Öztürk Yılmaz için kullanılmış" dendi. Kimileri de "Devlet partisi CHP'ye devleti temsilen bu adamcağız yerleştirilmiş" dediler...
Ta ki bir kaç gün öncesine kadar.
Bir kaç gün önce Öztürk Yılmaz durup dururken "Ezan Türkçe okunsun" buyurdu ve böylece yerel seçimler öncesinde AKP Reisi'nin eline altın tepside bir propaganda malzemesi sundu.
CHP tepeleri apar topar bu zırvayı reddetme, partinin böyle bir talebi olmadığını vurgulama çabasına girdiler.
Bir başka Genel Başkan Yardımcısı, Yıldırım Kaya anlamlı ve eğer bilgiye dayanıyorsa önemli bir açıklama yaptı:
"... Bugün ezanın Türkçe okutulması diye bir tartışmayı CHP milletvekili sıfatıyla yapmaya kalkmak... Aslında üslubunun en berbat noktası burasıdır. Bu en tehlikeli duruştur. Bu tehlikeli duruşun arkasında kimler varsa önümüzdeki günlerde açığa çıkacaktır. Bu durduk yere söylenmiş bir söz değildir..."
Bu kadar net ve sert açıklamalardan sonra Öztürk Yılmaz'ın susacağı ya da "Sözlerim maksadını aştı" ya da "Söylediklerim yanlış anlaşıldı" yollu bildik mazeretlerin ardına çekileceği umuldu.
Öyle olmadı. CHP'nin içine ve tepelerinde bir koltuğa kimlerin, neden, nasıl ve ne hesapla yerleştirdikleri belli olmayan Öztürk Yılmaz dün ağzını açtı ve dişlerini gösterdi.
Meğer CHP Genel başkanlığına hazırlanıyormuş. Bunu Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef tahtasının ortasına oturttuğu ve yenilir yutulur yanı olmayan cümlelerinden öğrendik.
Ola ki gözünüzden kaçmıştır, aynen aktarıyorum:
"... İstiyorsun ki çekip gideyim. Sen yönetemiyorsun. Ben de bir hazırlık içindeyim biliyorsun. Genel başkanlık olarak bir hazırlığımın olduğunu biliyorsun. Sen beni rakip olarak görüyorsun. Parti içindeki yükselişimden rahatsızsın. Tarih seni yargılayacak. Siz aşağılık bir işe imza attınız. İstifa etmiyorum ne yapıyorsan yap. Sıkıyorsa at beni buradan rezil ol, kepaze ol..."
Sıkı mıdır, CHP Öztürk Yılmaz'ı partiden sepetleyecek midir bilemem. Ancak CHP'de onun kadar sıkı ve koyu Türk milliyetçisi yönetici, delege ve üyeleri olduğunu da iyi biliyorum.
Acaba Öztürk Yılmaz'ın arkası ne kadar güçlü?
Göreceğiz.
Acaba iddia ettiği gibi parti içerisinde yükselmekte miydi?
Göreceğiz.
Ve yine acaba "Öztürk Yılmaz olayı" CHP içinde bir ayrışmaya, bir arınmaya yol açar mı?
Onu da göreceğiz...