Hayır, hayır, İstanbul’da yeni metrobüs hattının açılışında “Son Osmanlı Padişahı Recep Tayyip Erdoğan” pankartı açan salaklardan söz edecek değilim. Böyle bir pankart açılmasından rahatsız olmayan, buna tepki göstermeyen salaklığı da dilime dolamaya niyetim yok.
Değmez.
Türkiye’ye bir Amerikalı geldi. George Friedman. İş Bankası’na bağlı bir kuruluşun düzenlediği “Geniş Açı” toplantısında bir konferans verdi. Adamın kartvizitinde “uluslararası ilişkiler uzmanı ve jeo-stratejist” yazıyor. Konferansını iş dünyasının ağır topları başta olmak üzere ülkenin epey ağır topu izledi. Konferansın konusu: ''Yeni dünya düzeni ve yeni dönemde Türkiye'nin ekonomik ve politik konumu''. Niyetim bu zatın söylediklerini didiklemek, bizlere, hem de en üst perdeden, en ukala bir üslupla verdiği öğütleri değerlendirmek.
Değer.
Değer çünkü adamın sözlerinde Amerika’nın Türkiye’ye Ortadoğu’da biçtiği rolün, yani yakın geleceğimizin ipuçları var.
Sabrınızı zorlamamak için bu zattan sadece bazı kilit cümleler alıntılayacağım:
“..Türkiye'nin faal olduğu 4 alan var; Arap bölgesi, Balkanlar, Kafkasya ve Kuzey Afrika. Birçok bölgede Türkiye'nin daha faal, kendini ifade eden ve olayların içinde olduğunu gördüm..... Söylediklerimin çoğunu Osmanlı İmparatorluğu'ndan hareketle söyledim. Türkiye her yöne genişliyor ve etrafında çok zayıf güçler var. Bu güçler bu genişlemeyi engelleyemiyorlar..... Bölge zayıf, kırılgan......... Güneye gitmek için ekonomik ve siyasi nedenleriniz var. Bir sefer bölge zaten sizin arka bahçeniz. Türkiye hükümetinin politikası nedir bilemem, ama siz güneye gideceksiniz çünkü buna mecbursunuz....... Siz bu bölgeyi şekillendirebilecek ama bunu istemeyen bir güçsünüz. Ama artık bu Türkiye'nin direnebileceğinin ötesine geçmiş durumda. Etrafınızda oluşmuş güçler, güç dengeleri Türkiye'yi buna zorlayacak ve Türkiye bu yönde hareket edecektir....”
Bırrrrrrr !.. İçim üşüdü.
Adı güçlü CIA bağlantıları ile anılan George Friedman efendinin söyledikleri kimi safdirikleri etkileyebilir; “Bak adam Türkiye’nin büyük güç olduğunu nasıl farketmiş” diye anlamsız bir kibirle şişinenler çıkabilir. Ama söylenenlerin cilasını kazıyınca karşımıza, ABD Irak’tan çekildikten sonra doğacak siyasi ve ille de askeri boşluğu Türkiye’nin doldurmasını isteyen uğursuz bir proje çıkıyor. Apaçık “Haydi Türkiye, haydi koçum, sen büyüksün, sen güçlüsün, en büyük ordu sende, zaten bu bölge senin arka bahçen. Yürrüüüüü” denmekte.
Adam bize “Osmanlı İmparatorluğu gibi olun. Yayılın” demekte. Varlığını, özellikle ekonomik varlığını fetih savaşları ve savaş ganimetleri üstüne kuran ve sadece buna dayanmakta ısrar ettiği için de yürekler acısı bir sefaletle batan Osmanlı İmparatorluğunun yayılmacı, savaşçı mirasını Türkiye’nin devralmasını istemek hiç bu kadar açık dile getirilmemişti.
“Arka bahçe” ne demektir? Bu siyasal olarak “ayıplı” terim Güney Amerika için kullanılır ve oranın Kuzey Amerikanın yani ABD’nin arka bahçesi olduğu savunulur. Arka bahçe olduğu için de ABD’ye karşı çıkmaya cesaret eden Allende öldürtülür; ülke Pinochet gibi elikanlı generallerin diktatörlüğüne teslim edilir.
Konferansı izleyenler ne dediler ya da bir şey dediler mi bilmiyorum. Ama adama “Efendi haddini bil. Kafkaslar, Irak, İran, Suriye, Arap yarımadası bizim arka bahçemiz filan değil komşularımızdır” diyen çıktığını da sanmıyorum.
Metrobüs töreninde “Son Osmanlı padişahı” pankartı açanlara acır yada gülebilirsiniz. Ama George Friedman’ın ağzından çıkanlar pek öyle mizah konusu değil; Türkiye’ye Ortadoğu’da kanlı ve onursuz roller biçildiğinin çok ciddi ipuçları...
O yüzden “Bırrrrr” dedim, o yüzden içim üşüdü.