Aydın Engin

28 Eylül 2011

Okyanusta Bir Ada: İmralı

Başlık benden değil, Marmara Adasında hınzır bir balıkçıdan...


Başlık benden değil, Marmara Adasında hınzır bir balıkçıdan. Avukatlarının Öcalan’la görüşmek için Adaya gidemedikleri, bunun haftalarca tekrarlandığı şu günlerde mazeret olarak gösterilen  “Koster bozuk... Deniz elverişli değil... Hava muhalefeti yüzünden... Fırtına şiddetli...” gibi abuk sabuk resmi yalanlarla dalgasını geçti:
-Mesele buysa gazetecim, biz bir el atalım. Koster denen kıyı teknesinin nesi bozuksa onarırız. Bir pense, bir tornavida yeter... Deniz sertse dert değil. Biz daha sertinde karides avlarız... Hava anlaşılan sadece devlete muhalif. Bize ise “Çekinme gel” demekte...  Şiddetli dedikleri fırtınaya gelince meteoroloji raporu okuyacaklarına denize baksalar daha iyi. Biz kuzubaşı dalga bile görmüyoruz açıkta... Tabii bu İmralı dedikleri ada Mudanya açıklarında değil de okyanusta ise bilemem...
Sahi, avukatları Öcalan ile niye görüştürülmüyor? 
Üstelik kalkıp mertçe “Biz görüşme istemiyoruz. Onun dünya ile ve ille de avukatları üstünden Kürt siyasal hareketiyle bağ kurmasını engelleme kararı aldık” demek varken niye bizi salak yerine koyup bu çocukça yalanları sıralarlar ve bunu her hafta yinelerler?
*    *    *
Herhalde farkındasınız, zaten her zaman gündemin tepelerinde yer alan Kürt sorunu bu kez ülke gündeminin tepesine çöktü. Geri kalan bütün gündem konuları onun altında ezildi. Ne Avrupa’nın ekonomik krizde debelenişi, ne krizden çıkmak ya da krizi hafif atlatmak üstüne sürüp giden tartışmalar; ne kuzey komşu Rusya’da –Mart 2012 seçimlerinden aylar önce- şimdiki başbakanın (Putin) devlet başkanı, şimdiki devlet başkanının (Medvedev) başbakan olacağının anlaşılması; ne 1.86’yı görüp yine de rekora doymayan dolar... 
Varsa yoksa Kürt sorunu...
Bu doğru ve kaçınılmaz. Çünkü Kürt sorunu Türkiye’yi kilitledi.
(Parantez: Yazının burasında ölüm haberleri Batman’dan geldi. Adres sormayan kurşun anneyi, bebeği ve bir polis memurunu öldürdü. Yazı bitene kadar yeni ölüm haberleri gelse şaşıracak mıyım, şaşıracak mısınız ?
Kürt sorunu Türkiye’yi nasıl kilitlemesin?)
*    *    *
Peki bu kilit nasıl açılır? Kilidin anahtarı ne, nerede ve kim? 

Tek anahtar değil, çok anahtar sözkonusu ise soru pek değişmez: Kilidin anahtarları neler, neredeler ve kimler? 
Sorunun cevabı hiç de zor değil. 
Kilidin belli başlı üç anahtarı var.
Biri Ankara’da. Adına ister Tayyip Erdoğan deyin, ister AKP Hükümeti. 
Ne diyor: Operasyonlar da sürecek müzakereler de sürecek.
Yani?
Yani: Kilidi açar gibi yapacağım ama açmayacağım...
Öteki kilit Kandil dağında ikamet etmekte.
Ne diyor: Saldırılar, mayınlı tuzaklar, bombalı saldırılar, canlı bombalar sürecek. Ama biz barışçıl çözüm istiyoruz.
Yani?
Yani: Kilidi açar gibi yapacağız ama aslında  bir kere daha çevirip daha da kilitleyeceğiz.
Peki son anahtar nerede?
Cevabınızı duyar gibiyim: İmralı’da.
Avukat görüşmelerinin sondan bir öncesinde “Müzakereler nitelikli hale geldi” dedi. Olumlu gelişmelerin haberini verdi. Son görüşmesinde ise  “Müzarekelerde üstünde anlaşmaya varılan konularda Ankara’dan olumlu bir adım atılmadı. Ben aradan çıkıyorum” dedi.
Sonra Silvan saldırısı patladı ve ardı kesilmeden sürmekte...
Saldırılar kadar, ince ağır ahkâm kesen yorumlar da patladı. Kimileri “Kandil, Apo’yu devre dışı bırakmak için düğmeye bastı” buyurdu; kimileri “APO artık Kandil’i yönetemiyor, sözü dinlenmiyor”  diye yumurtladı; kimileri “Yok yok Apo ikili oynuyor. Benim yol haritama evet demezseniz olacakları görün, dedi ve olanlar oldu” yorumuna sarıldı...
Kürt kilidinin en “kilit” kişisi Abdullah Öcalan’ın ne dediği, ne düşündüğü üstüne bir bilinmezlik sisi içinde  yorum ve haber sağanağında yürüyoruz. 
*    *    *
Burada bir sakatlık, bir yanlışlık, bir sapıtma yok mu?   
Öcalan’ın sesini kısmak, onun ne düşündüğünü Kürt siyasal hareketinin, devletin, hükümetin, muhalefetin ve sonunda biz sıradan yurttaşların bilmesinde ne gibi bir sakınca var ? Bilinse siyasetçisi, gazetecisi, yorumcusu, analisti daha sağlıklı değerlendirmeler yapma imkanına kavuşmayacak mı?
Öcalan konuşssa, konuştukları kamuoyuna ulaşabilse, Kandille arasında uçurum mu var, yoksa bir ve aynı mı; Kandil’e “dur” mu diyor, “yürü” mü? BDP’ye “Meclis’e girin” mi diyor, yoksa “Sakın girmeyin” mi  soruları birinci elden cevabını bulsa iyi olmaz mı ? “İyi olmaz”sa neden olmaz?
Son paragraflardaki soruları cevaplaması gereken ne benim ne Marmara Adasının hınzır balıkçıları... 
Mudanya-İmralı kosterinin dümeninde kim varsa o...
Cevabı da o versin...
Versin ki bilelim...