Vay be! Habere bakın; haberciye bakın. Aynen aktarıyorum:
21:20. Uçak indi, Obama çıkmadı: Barack Obama'yı taşıyan Air Force 1 uçağı şu anda apronda stop etmiş durumda... Obama'nın kısa bir süre sonra dışarı çıkması bekleniyor. Uçağın kapısı açık durumda...
21:33. Ve Obama uçaktan indi... Yaklaşık 10 dakika geçtikten sonra Barack Obama uçaktan hızlı adımlarla indi...
21:35. Makam aracına bindi... Obama, aşağı indikten sonra kendisini aşağıda bekleyenlerle selamlaşıp kendisini bekleyen araca bindi.
Demek ABD Başkanı olursan habere bu ayrıntıda konu olunuyor diye şaşırdım. Ardından son bölümdeki “aşağı indikten sonra” deyip ardından “aşağıda kendisini karşılayanlarla” diye devam edilmesi; hele hele “kendisini” bekleyenlerle selamlaştıktan sonra “kendisini” bekleyen araca bindiği ayrıntısını okuduktan sonra pes ettim Obama kardeşimin memleketimizi teşrif etmesiyle ilgili haberin devamını okumaktan vazgeçtim.
Herhalde adamcağızla dalga geçiyorlar.
Benzeri önceki akşam benim başıma geldi de ondan.
Marmara Adası'nda iskelede indikten sonra eve gitmeden ekmek, peynir, salata ve şarap almak üzere köye uğradım. Belediyenin önünde bir hareketlenme var. “Hayrola” dedim. “Seni karşılamak için ağabey” dediler. Boş bulunup “Geleceğimi nereden biliyordunuz” diye sordum. Dalgalarını geçtiler, “Bilmez miyiz ağabey, CNN altyazı geçti...”
Meğer yeni seçilen Belediye Başkanı İstanbul’a gitmiş, dönüyormuş, onu karşılamak için toplaşmışlar...
Yani...
* * *
Yanisi yok...
Sizlere çaktırmamaya çabalıyorum. Ama uyanık okur çakmıştır. Lafa girdim de neresinden çıkacağımı kestiremiyor, bocalıyorum.
Bir yandan ABD’nin yeni başkanı Türkiye’yi ziyaret ediyor. Ciddi bir gazete yazarı bu konuda okkalı bir çözümleme (=analiz) yazısı döktürmelidir, diye düşünüyor ve hatta niyetleniyorum.
Ama Tırmık’ın sadık okurları biliyor, ben üç (inşaallah beş) günlüğüne Marmara Adası'na tüydüm. Bahara durmuş Ada’da Obama değil ziyarete gelmiş, Türkiye’ye yerleşmeye karar vermiş bile olsa siyasal bir yazı döktürmek mümkün değil. Yamaçlardan kekik kokuları yükseliyor. Evin terasına sereserpe uzanmış morsalkım kokmaz, o yüzden koklanmaz o harikulade renkler seyrediler diye bilirdim; yanılmışım. Kokuyor haspa...
Akşam gün inerken karides motorları arkalarında kocaman martı bulutları ile döndüler köye. Yolboyu karidesin irisi, minisi, dirisi ayıklanır; işe yaramayacak kadar küçükleri geldikleri yere, denize yollanır; martılar da beyaz bir bulut gibi motorun ardında kümelenip bu beleş ziyafetin tadını çıkarırlar.
Güneş yakmadan ısıtıyor, soğuk ısırmadan öpüyor. Doğa gerine gerine uyanıyor. Topraktan buğular yükseliyor. Akşama köyün meyhanesinde zargana çirozu, Manyas peyniri, bir küçük tabak üstü kekikli ada zeytinyağı ve Avşa şarabı var.
Haydi gel Obama yaz...
Şeytan diyor ki yazıya boşver, Obama’ya haber sal. “Benim karaderili arkadaşım” de, “Bir daha ne zaman düşer yolun Türkiye’ye? Boş ver o sıkıcı toplantıları; atla gel buraya. Bak Michelle yengeyi de getirmemişsin. Ben de yalnız geldim. Gel iki bekar felekten bir kaç gün çalalım. Tencerede pişirir kapağında yeriz; şiir konuşuruz; kıyıya iner taş sektirmece oynarız. Kim daha az sektirirse akşam rakıyı o ısmarlar...”
Desem...
Olmaz değil mi ? Adamcağız gelmez; gelemez.
İyi de ben de “sessizliğin sesini” dinlediğim bu Ada’da Obama filan yazamam.
Ey okur, beni hoş gör.
Bugün Tırmık yok...