Tayyip Erdoğan ve takımı iki ay sonra iktidarda 10. yılını dolduruyor.
On yıllık bir bilançonun sonuç bölümüne bakalım mı?
Kürt sorunu:
Tamam bu dev boyutlu, çok çapraşık ve bir o kadar da kanlı sorunu AKP kucağında buldu. 10 yıl boyunca sorunun üstüne gideceğini söyledi; gider gibi yaptı, adeta gitti; zikzaklar çizdi ve bu günkü çizgisine geldi. Silahla çözmeye karar verdi. Yani çözmeyecek. Çünkü seçtiği yöntem bir çözüm olanağı da olasılığı da içermiyor.
Yani: AKP, Kürt sorununu çözemeyecek...
Vesayet sistemi:
AKP vesayet sistemini yıkacağını söyleyerek geldi. Bugün ayan beyan oldu ki kendi vesayet sistemini kurmak için asker-bürokrat ağırlıklı vesayet sistemini yıkmak üzere kolları sıvadı. Büyük ölçüde yıktı da.
Ancak değişen hamam değil tellaklar oldu. Vesayet sistemi yıkılmadı, el değiştiriyor.
Yani, AKP demokrasi ile uyuşması mümkün olmayan bir işleyişin -Türkiye’ye özgü- bir tanımı olan vesayet sistemini ortadan kaldırmayacak, demokrasinin bu kanayan sorununu çözmeyecek...
Yurttaşların yaşam tarz ve tercihlerine müdahale:
AKP, laikliği yurttaşların yaşam tarzına dolaylı ve dolaysız belirleme hakkı olarak gören bir zihniyete karşı bayrak açarak iktidara geldi. Ancak gitgide tırmanan ve üçüncü iktidar döneminde iyiden iyiye ayan beyan olan bir kararlılıkla kendi yaşam tercihlerini bütün yurttaşlara dayatmayı yeğledi. Üç çocuk, kürtaj, içki kullanımı, dindar nesiller yetiştirme hedefi vb...
Yani yaşam tarz ve tercihlerine karşı özgürlükçü bir yönelim değil, tersine kendi ve çoğu çağdışı tercihlerini büyün yurttaşların tercihi olarak tanımlayan bir AKP ile karşı karşıyayız. Devletin bu dayatmacı politikasını özgürlükler yönünde aşma hedefi AKP tepelerinin tercihleri arasında yer almıyor. Sorunu çözmek bir yana daha da ağırlaştıracak...
Dışpotika:
Komşularla sıfır sorun diye yola çıkıldı ve şu anda sorun olmayan komşu sayısı sıfıra eşitlendi. Ortadoğu’nun kaynadığı bir ortamda AKP’nin dışpolitika çizgisi ile hiç bir sorunu çözmek mümkün olmayacak.
Temel hak ve özgürlükler:
Adalet Bakanı resmen açıkladı. 2824 öğrenci cezaevinde. Bu istatistik (!) bilgi tek başına ülkede düşünce, örgütlenme ve gösteri özgürlüğünün ulaştığı durumu açıklıyor. Fazla söze gerek yok.
* * *
Bilançonun bütün maddelerini tek tek saymaya gerek de yok, imkan da. F tipi hapishaneler, KCK tutuklamaları, özel sektörden sonra kamu sektörünün de sendikalardan arındırılması, vahşi ve doğa düşmanı bir kalkınmacı anlayışın kol gezdiği enerji politikaları, özel ve kamu sektöründe çılgın bir konut yapımı furyası, müteahhitler cennetine dönüşmüş bir ekonomi yönetimi...
Liste böyle uzayıp gider. Böyle bir liste yapmak zor değil. Daha önemlisi çok anlamlı da değil.
Sanırım –hepimiz değilse bile- çoğumuz bu gidişin son bulmasını zorunlu ve ertelenemez buluyor. Ancak AKP’ye en fazla umut bağlayanlar bile bu sorunları AKP’nin çözemeyeceğini, çözmeyeceğini artık kabullendi.
Oysa bu sorunların çözülmesi gerek.
AKP’nin yetersizliğini, niyetsizliğini, Sünni-Türk egemenliğine indirgenmiş bir demokrasi anlayışını durmaksızın sergilemek hiç bir sorunu çözmüyor. Olsa olsa “malumu ilam” ediyor.
Ve can alıcı, can yakıcı soru önümüzde duruyor:
AKP çözemeyecek. Tamam. Peki kim çözecek?..
Soruya 70’li yıllarda Türkiye solunun (sosyal demokrasi dahil Türkiye solunun) iyi kötü, yanlış doğru cevapları, en azından cevap arayışları vardı.
Peki son dönemde, isterseniz son 10 yılda tatmin edici, umut verici, ciddiye alınası bir cevap arayışı var mı?
Ezberlerin içine hapsolmamış; her sorunu ABD’ye, emperyalizme, BOP’a, “yetmez ama evet he miiiii”ye bağlamak ve onunla yetinmek kolaycılığına ve ucuzluğuna saplanmadan “Bu ülke vesayet sisteminin her türlüsünden, demokrasiyi sakatlayan yasa ve zihniyetlerden, yargıdan ekonomiye adaleti ana eksen kabul etmeyen yönelimlerden ve yönetimlerden nasıl kurtulabilir” sorusuna önce kendini, ama ille de kitleleri ikna edecek cevaplardan, cevap arayışlarından söz ediyorum...
Bu soruya cevap aramaya “siyaset yapmak” deniyor.
Siyaset yaparmış gibi yapmak değil, siyaset yapmak...