Aydın Engin

17 Eylül 2012

Nice Yıllara Kardeşim...

Yazının başlığını yanlış okumadın: Nice yıllara kardeşim...

Bugün senin doğum gününmüş.

Bilmiyordum.

Meğer senin adına konan ödül her yıl senin doğum gününde verilirmiş. Ödülü tabii biliyordum da doğum gününe denk getirildiğini bilmiyordum.

Yazının başlığını yanlış okumadın: Nice yıllara kardeşim...

Sana “Nice yıllara “ demek istedim. Çünkü sen sahiden benim ve bizim bilincimizde, belleğimizde, aklımızda, vicdanımızda, yüreğimizde yaşıyorsun. Biliyorum bu son cümle çok aşınmış, kullanıla kullanıla yalama olmuş, hatta söz konusu “sen” isen saçma... Buna rağmen sana yine de “Nice yıllara kardeşim” dedim.

Çok yıpranmış bir kelam mı ettim?

Olsun.

İyi ettim.

Divan şairi sevdiğine ”Ahu gözlüm, keman kaşlım, gül dudaklım, keklik sekişlim” der. Yüzlerce divan şairinin sevdiğine seslendiği gibi seslenir. Yıpranmıştır, aşınmıştır.

Ama der.

Çünkü ahu gözlü, keman kaşlı, gül dudaklı, keklik sekişli bir kadın güzeldir.   Çok güzeldir.

Tıpkı öyle, bir divan şairi gibi işte: Nice yıllara kardeşim.

Çünkü sen benim, bizim bilincimizde, belleğimizde, aklımızda, vicdanımızda, yüreğimizde sahiden yaşıyorsun.

*    *    *

Bu yıl senin adına konan ödülü İsmail Beşikçi’ye verdiler.

İyi ettiler.

O da senin gibiydi ve senin gibi.

İnatçı. Çok inatçı.

İnandıkları söylemekten ne pahasına olursa olsun geri durmayan ve bunun bir bedeli olacaksa ödemekten korkmayan.

Cansa can, “mapus”sa “mapus”...

Can sana düştü. Mapus da ona...

*    *    *

Bu yazı cumartesi gecesi yazılıyor. Okurlar taa pazartesi günü okuyacaklar. Pek dert etmiyorum. Çünkü bu Tırmık’ı sanki kendimiz için, sadece ikimiz için yazıyor gibiyim.

Ödül törenine gitmedim. Tembelliğimden  değil. Ada’da (seninkinde, Kınalı’da değil; benimkinde, Marmara’da) olma mazereti filan da değil.

Gitmedim çünkü içim kaldırmıyor. “Koskoca herif ağlıyor” da dedirtmek istemiyorum.

Biliyor musun, Rakel’in her yaz Kınalı’da düzenlediği “yemek buluşması”na da gitmedim.  Hile yapmayacağım; Çin’deydim. İstesem de gidemezdim. Ama İstanbul’da olsaydım yine gitmeyecektim galiba. Dedim a içim kaldırmıyor. Bir de insanlara, “Bak koskoca herif ağlıyor. Sulu gözlü oldu bu” dedirtip keyiflerini bozmak istemiyorum.

Beni anlamışsındır...

*    *    *

Tuhaf  bir gece bu. İnternetten ödül törenini “canlı” izledim. Sen bilmezsin, bilsen de anlamazsın, artık teknoloji bu olanakları sunuyor.

Kimse görmüyordu. Sulu gözlü olmaktan çekinmedim.

Sonra durup dururken şimşekler çaktı, yıldırımlar düştü ve bir yaz sağanağı boşandı.

Dedim a tuhaf bir gece ya da bu gece ben biraz tuhafım. Terasta oturdum; zifiri karanlık denizi ara ara aydınlatan şimşeklerin ışığında boşanan sağanağa bakıp “Yağmur, bu ülkenin günahlarını, ayıplarını, suçlarını yıkamaya çabalıyor. Ama nafile” gibi tuhaf, saçma düşünceler geçti içimden...

Sonra kalkıp kendime iki parmak konyak doldurdum. Birlikte içermişiz gibi yudumladım.

Nice yıllara kardeşim; nice yıllara...