30 Mart 2011
Merkel Sana Söylüyorum, Erdoğan Sen Anla!
İleri teknolojinin kabelerinden Japonya, patlayan nükleer santralden yayılan radyasyon...
İleri teknolojinin kabelerinden Japonya, patlayan nükleer santralden yayılan radyasyon korkusundan tirtir titrer; Japon denizinin komşuları yakındaki Çin ve uzaktaki Amerika, Japonya’dan esen rüzgarlar ne ölçüde radyasyon bulutu taşıyacak hesapları ile boğuşurken ve...
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hem Akkuyu’da hem Sinop yakınlarında nükleer santral kurulacak diye ter ter tepinir; “Nükleer santral tehlikeli diyorlar. E, otomobil de tehlikeli, çarpar öldürür. Binmeyin o zaman. Tüp gaz da tehlikeli. Patlar. Kullanmayın o zaman” gibi yüksek deha (zeka yetmez o yüzden deha dedim) gerektiren gerekçelerle karşımıza çıkarken...
Aylardır, hatta yıllardır eskimiş nükleer santrallerin bir daha açılmamak üzere kapatılmasını, yeni santral ihalelerinin hemen iptalini tartışan Federal Almanya’da geçtiğimiz pazar iki eyalette seçim vardı. Başkenti Stuttgart olan Baden Württemberg ve başkenti Mainz olan Rheinland-Pfalz’de.
Rheinland Pfalz’de Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) tek başına eyalet hükümetini kurabildiği dönem bitti. 101 iskemleli eyalet parlamentosunda tutucu Hristiyan Birlik Partisi (CDU) 41, SPD 42 eyalet milletvekili çıkarırken daha önce barajı aşamadığı için parlamentoda yeri olmayan Yeşiller çok büyük bir sıçrama yaptılar ve 18 iskemle kazandılar. Şimdi hükümeti kurmak isteyen parti Yeşiller’le anlaşmak, yani onların koşullarını kabul etmek zorunda. Ya da Sosyal Demokrat – Muhafazakar koalisyonu kurup bir sonraki seçimde iyiden iyiye gömülmeyi yeğleyecekler.
Gerek nüfusu, gerek alanı gerekse sanayii ağırlığı ile çok büyük önem taşıyan Baden Württemberg (Kısaca: Ba-Wü) eyaletindeki seçim sonucu ise çok daha anlamlı. On yıllardır tutucu CDU’nun kalesi olarak bilinen ve on yıllardır CDU’nun hüküm sürdüğü Ba-Wü’de Yeşiller seçimden zaferle çıktı. Yeni eyalet hükümetini Yeşiller kuracak. Bu Federal Almanya siyasi tarihinde bir ilk.
Nükleer santral tartışması Türkiye’de de sıcakken bu konuyu işleyen bir Tırmık yazayım dedim. İşe seçimden zaferle çıkan Yeşillerin o eyaletteki liderinden başlamak gerekti. Yeşiller’in eyalet başbakan adayı Winfried Kretschmann. Kır saçlı bir delikanlı.
Başka? I-ıh, o kadar.
Almanya’yı özellikle oradaki siyasal gelişmeleri iyi kötü izlemeye çalışırım ama bir baktım ki belleğimde ve bilgi dağarcığımda Winfried Kretschmann üstüne hiç bir şey yok.
Önce bu eksiği gidermek üzere o yöreden tanıdığım bazı Alman ve Türk-Alman arkadaşlara sordum. Birden hemen hepsinin benden farksız olduğunu farkettim. Winfried Kretschmann’ı onlar da doğru dürüst tanımıyorlar. Telefonu bu kez anket amaçlı kullandım ve daha çok Alman tanıdığa Winfried Kretschmann’ı sordum. I-ıh... Dişe dokunur bir bilgileri yok... Yani koskoca ve çok önemli bir eyaletin bir kaç hafta sonra Başbakan’ı olacak bir siyasi lider tanınmıyor.
Sonunda yıllar öncesinden Türkiye’de çalışmış, şimdi ise ülkesinde gazetecilik yapan bir arkadaşa danıştım. Güldü. “Soruyu yanlış soruyorsun? Ya da bilgiyi yanlış yerde arıyorsun” dedi. Sonra da gülmesini sürdürerek açıkladı:
- Kretschmann hiç önemli değil. Yeşiller içinde saygın biri. Ama biri. Ba-Wü’de seçimi lider Kretschmann değil, Kretschmann’lardan oluşan Yeşiller kazandı... Kişileri değil siyasal önerilerini halkın önüne koydular ve merkezine de nükleer santrallerin yaratacağı ölümcül tehlikeleri yerleştirdiler. Berlin’deki Federal Başbakan Merkel’in ve takımının inatla, ısrarla, ve şehvetle savunduğu nükleer santral tutkusunun karşısına olgularla, bilgilerle ve karşı önerilerle çıktılar. Tam o sırada Japonya’daki nükleer kaza patladı ve Ba-Wü seçmeni kimin haklı olduğunu ve kimi seçmesi gerektiğini kolayca buldu... Anladın mı?
Anlaşılmayacak gibi değil ki... Anladım tabii... Ama Türkiye’yi de iyi bilen ve hâlâ takip eden arkadaşım sözüne noktayı koymadı.
- Bu ayrıntılar Türkiye seçmenini çok ilgilendirmez. Ama bu konuyu yazacaksan ne yazmalısın biliyor musun?
- Bilmiyorum.
- Öyleyse şöyle yaz: Alman seçmeni “Merkel sana söylüyorum, Türkiye sen anla” dedi. Sadece bu denileni Türkiye seçmenine anlatma görevini senin gibi tembel gazetecilerin üstüne yıktı. Yapabilir misin?
Ne bileyim... Ben konuşmayı aktardım. Belki de yapabilmişimdir...