Aydın Engin

26 Mayıs 2011

Mendile Baksalar...

Çoğunuzun bildiği, azınızın bilmediği bayat bir fıkrayı anlatmak istiyorum. “Nerden...



Çoğunuzun bildiği, azınızın bilmediği bayat bir fıkrayı anlatmak istiyorum. “Nerden çıktı şimdi fıkra anlatmak” demeyin. Bugün yazı günüm ve yazacak konu bulamıyorum.

Yani maksat yerimi doldurmak, günü kurtarmak...

*    *    *

Gelelim fıkraya...

Erlerin psikolojik yönelim ve eğilimlerini saptamak üzere bölüğe bir psikolog  getirmişler.

Adam cebinden bir mendil çıkarmış, ilk ere sormuş:

- Bu sana ne hatırlatıyor...

Er cevaplamış:

- Annemi komutanım. Askere yollarken çantama karanfil kokulu mendiller koymuştu...

Psikolog “Ana kuzusu” diye not almış.

Mendil bir sonraki ere gösterilmiş.

- Köydeki yavuklumu komutanım, demiş. Ben askere giderken ardımdan mendil salladıydı...

Psikolog “Sevdalı” notunu düşmüş.

Bir sonraki er:

- Babamı komutanım, demiş. Askere giderken bana öğüt verdi, dikkat et üşütme, nezle olursun dedi. Sonra da bana kendi mendilini verdi.

Psikolog “Bu hastalık hastası” yazmış.

Sıradaki erin önüne gelmiş, mendili göstermiş ve ne hatırlattığını sormuş. Er duraksamadan yanıtlamış:

- Bir kadın hatırlatıyor komutanım, demiş. Sırtüstü yatmış bir kadını...

Psikolog cevaptan bir sonuç çıkaramamış. Bu kez gözlüğünü göstermiş:

- Ya bu gözlük ne hatırlatıyor?

- Bir kadın hatırlatıyor komutanım, demiş. Sırtüstü yatmış bir kadını...

Psikolog iyiden iyiye şaşkın. Bu kez de elindeki tükenmez kalemi gösterip sormuş. Cevap değişmiyor:

- Bir kadın hatırlatıyor komutanım. Sırtüstü yatmış bir kadını...

Psikologun tepesi atmış:

- Ulan ne göstersem aynı cevabı veriyorsun.

Er çok sakin yanıtlamış:

- Evet komutanım. Çünkü ben ne görsem kadın hatırlarım. Sırtüstü yatmış bir kadın...

*    *    *

Ben bugün sadece bir fıkra anlatıp bu günkü Tırmık’ı savuşturmak istedim. Ama gayret edip fıkrayı uzatmama rağmen yerimi dolduramadım.

Ne yapsam?

Bir ansiklopedik bilgiye ne dersiniz? Bakarsınız bir gün lazım olur.

Mesela müstehcen ne demektir biliyor musunuz?

Buyrun cevabını:

Müstehcen Arapça “Hücnet” kelimesinden türetilerek Osmanlıcaya  girmiştir. Hücnet “Soysuzluk, karışıklık, bayağılık, aşağılık, kötü davranış” demektir. Ondan türetilen müstehcen ise “Ayıp, terbiyesizce, iğrenç, açık saçık, edepsizcesine, edebe aykırı, yakışıksız” demektir...

*    *    *

Ne kısmetsiz adamım... Yer yine dolmadı.

Ne yapsam acaba?

Belki gözünüzden kaçmıştır, dün epey ilginç bir haber vardı. Onu özetle aktarayım da yer dolsun...

Hani Gaziantep Üniversitesinde açılan sergideki heykelle ilgili haberi. Haberi yarım yamalak okudum ve fotoğrafa da yarım göz attım. Ben Yunan amforalarından esinlenmiş bir testi heykeli sanmıştım. Meğer değilmiş...

Haber mi?

Kısa canım. Buyrun okuyun:

Gaziantep Üniversitesi tarafından düzenlenen 17. Bahar Şenlikleri’ne katılan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Atatürk Kültür Salonu’ndaki ebru, heykel, fotoğraf ve karma sergiyi gezerken göğsü açık bir kadın heykelini dikkatli bir şekilde inceledikten sonra  heykeli müstehcen bulduğunu söyledi.

*    *    *

Oh be!.. Nihayet yerim doldu. Yani bugünü de kurtardım...