Aydın Engin

07 Mart 2012

Mağdur'dan Mağrur'a

Demokrasi ile özgürlük birbininin tamamlayanıdır denir. Sık sık eşanlamlı iki kavram olarak kullanılır.

 

Demokrasi ile özgürlük birbininin tamamlayanıdır denir. Sık sık eşanlamlı iki kavram olarak kullanılır. Yani bir ülkede demokrasi yoksa o ülkede özgürlük de yoktur; özgürlüklerin olmadığı  ülkede de demokrasi...

Doğru mu bu yargı ?

Evet ve hayır !

Yaşamı nasıl o renk alacasından “siyah ve beyaz”a indirgeyemezsek demokrasi ve özgürlük kavramlarını da indirgeyemeyiz. Olsa olsa bir ülke ya da bir kurum (mesela parti) ya da kişi için  “Ne kadar demokrat”  ya da “Ne kadar özgür” diye sorabiliriz. Mutlak bir ölçü mümkün değil. Demokrasinin de, özgürlüğün de ölçülebileceği bir terazi yok.

Evet, mutlak bir ölçü yok. Ama bir ölçü var.

Rosa Lüxemburg’dan aktarıyorum: Özgürlük farklı düşünenlerin özgürlüğüdür...

Bu duru tanımı tamamlayalım: Demokrasi çoğunluğun azınlıklar üstündeki tahakkümü değildir !..

Sonuç: İnsanlık daha iyisini buluncaya kadar demokrasi en az kötü olan rejimdir...

*    *    *

Eh bu kadar giriş yeter. Arif okurlar sözü AKP’ye ve ille de onun başına getireceğimi nasıl olsa anlamıştır.

Bugün AKP çatısı altında toplanan kesimler, özellikle siyasal arenada boy gösterenler çok uzun süre kendilerini “mağdur” olarak tanımladılar, bundan yakındılar, itiraz ettiler.

Sözlükler mağdur kavramını “Kendisine haksızlık edilen” olarak tanımlıyor. Bu bağlamda AKP’lilerin kendilerini bir zamanlar mağdur olarak görmelerini ve göstermelerini anlamak ve belli ölçülerde hak vermek gerek.

Anılarımızda henüz taze. 28 Şubat sürecinde demokratik kural ve ilkelere uygun olarak koalisyon kurup (O  zamanlar Refah Partisi çatısı altındaydılar) Hükümet oldular ve psikolojik harekatın bütün uğursuz aygıtları (medya, şantaj, tehdit, tank gösterisi aracılığıyla ince ayar vb...) kullanılarak alaşağı edildiler.

Yeniden canlandılar, bu kez tek başlarına iktidar oldular (2002).  Başkanları Tayyip Erdoğan ilkel bir manzume (şiir değil manzume) okuduğu için hapse konmuş, siyasal yasaklı olmuştu. Cumhurbaşkanı seçiminde 367 kepazeliğinden, MGK toplantılarında fırça yemeğe, darbe tehditleri altında (2003 – 2004) yaşamaya kadar bir dizi zorlukla boğuştular.

Mağdurdular.

Mağdurluklarını sürekli  önümüze getirdiler, gözümüze soktular. İktidarlarını pekiştirdikleri ikinci seçim zaferinden sonra (22 Temmuz 2007) bile “mağdur”u oynamayı yeğlediler. Gitgide inanılırlıklarını yitirseler bile bunda ısrar ettiler.

12 Haziran 2011’de üçüncü kez ve yüzde 50 oy alarak  iktidarı iyiden iyiye sağlama bağladıklarında mağdur kozu da silikleşti. Pek dile getirilmez oldu. Mağduriyet edebiyatı yerine rövanşist (=intikamcı) bir politik söylem ve tutum ağır basmaya başladı.

Üniformalı ve üniformasız bürokrasinin geleneksel vesayetini kıracak adımlar, yerini hızla “Bana biat edersen varsın, etmezsen yoksun”a dönüştü.

Kürt sorununa barışçıl çözüm arayışları yerini direnen son Kürt kalana kadar silah kullanmaya, insansız (heron) ve insanlı (Uludere) araçlara; zembereği boşalmışlık kanıtı KCK tutuklamalarına bıraktı.

Avrupa Birliği yolunda atılan adımlar yerini “Avrupa krizden kıvranıyor. Örnek alınacaksa o bizi alsın” kostaklanmalarına bıraktı.

Öğrencilerin demokratik eylemleri terör suçuna; poşu taşımak PKK üyeliğine özdeş sayılır oldu. Medyada pervasız bir temizlik operasyonu artık açıktan açığa yürütülmeye başladı.

Bu liste uzar; yazı da fazla uzar. O yüzden devamını siz tamamlayıverin...

*    *    *

Ve yazının başına dönün: Özgürlük farklı düşünenlerin özgürlüğüdür...

Dün farklı düşündükleri için yakınıp kendilerini mağdur sayanlar, iktidarın dizginlerini sımsıkı ele geçirince  farklı düşüneni düşman sayıp cezalandırma hakkını kendilerinde görür oldular. İtiraz edenleri “Millet iradesine karşı çıkmakla” suçlamaya da hız verdiler.

Millet iradesi dedikleri sandıktan çoğunluk olarak çıkmaktı ve demokrasi de özgürlükler de bundan ibaretti...

Ve yazının başına dönün: Demokrasi çoğunluğun azınlıklar üstündeki tahakkümü değildir !..

Dünün mağdurlarının bugün mağrur oldukları bir süreç yaşıyoruz. Mağrur gururdan gelir. Gurur ile kibir hısımdır. Haketmeden mağrur olanlar sadece kibirlidir. AKP iktidarının, hele hele başkanının kibri paçalarından akıyor.

Peki ne yapacağız ?

Haydi son kez yazının başına dönelim: İnsanlık daha iyisini buluncaya kadar demokrasi en az kötü olan rejimdir...

Yani yapılacak olan daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük için mücadeleden, mücadeleden, mücadeleden ibaret...

Bu kadar basit, bu kadar zor...