Aydın Engin

06 Ekim 2014

Kürt Sorunu'nda karar günleri eşikte (mi?)

Kimilerinin 'kirli savaş', kimilerinin 'Kürt isyanı', gibi nitelemelerle tanımladığı, Türkiye'yi kilitleyen 'savaş hali'nin bitme olasılığı belirdi

 

Son ay, hatta son hafta içinde önemli gelişmeler oldu.

Önemli önemsiz ayrımı, tarih sıralaması yapmadan sayalım:

Bir: Hükümete haklı olarak “torba tezkere” eleştirilerine yol açan çok geniş kapsamlı, yetkiler tanındı. Hükümet yurtdışına asker gönderebilecek. Yabancı askerlerin Türkiye’den geçmelerine, hattâ konaklamalarına, hattânın hattâsı üstlenmelerine izin verebilecek. Bu tezkere sayesinde Osmanlı imparatorluğunu diriltme düşleri kuran Başbakan, o imparatorluğa sultan olma düşleri kuran Tayyip Erdoğan Suriye’de Baas iktidarını devirmek. Beşşar Esad’ı alaşağı etmek gibi sonuçları felaket olabilecek bir maceraya mı girecek, yoksa tezkere görüşmeleri sırasında resmi olarak ifade edilen IŞİD’le mücadele, mümkünse bitirme operasyonlarının bir halkası olmakla mı yetinecek?

Bunu şimdiden bilmek olanaksız. Ama önemli bir gelişme olduğu açık.

İki: Başbakan kendini ve Hükümeti bağlayıcı bir açıklama yaptı ve Kobane’nin düşmesine izin vermeyeceklerini belirtti. Bunu nasıl, hangi yöntemlerle yapacaklarını bilmiyoruz. Ama resmi ve yetkili bir ağızdan bu karar ilk kez ifade edildi.

Bunun da önemli bir gelişme, politika değişikliği olduğu açık.

Üç: ABD Başkan yardımcısı (yani ABD siyasal iktidarının iki numarası) Joe Biden, Harvard’da Türkiye’nin cihatçı çetelere çok ciddi destek verdiğini, eğitim, geçiş kolaylıkları ve en önemlisi çok yüklü silah ve para yardımı yaptığını açık etti. Ancak aynı konuşmada “Ama birden uyandılar” diye ekleyip, Türkiye’nin IŞİD’e karşı koalisyonda önemli bir yer alacağını ilan etti.

Eh, sonuçları ne olur şimdiden bilemeyiz ama bu da az buz önemde bir gelişme değil.

Dört: Bugüne kadar İmralı’da kapalı kapılar ardında Öcalan ve devlet görevlileri (Siz MİT görevlileri diye okuyun) sürüp giden ve içeriğinden ancak Öcalan’ı ziyarete gelen HDP yöneticilerine anlattığı kadarıyla bilgi sahibi olduğumuz (yani olmadığımız) görüşmeler yeni bir aşamaya evriliyor. Hükümet iki ayrı kurul oluşturuyor ve bunlardan biri Öcalan’ın ve Kürt siyasal hareketinin epeydir ısrarla talep ettiği “Müzakere Kurulu”. Yani çözüm sürecinin yol haritası, silahlı PKK güçlerinin dağdan indirilmesi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın kabulü gibi çetin ve çetrefil konular bundan böyle devlet görevlilerinin (siz memurların diye okuyun) tekelinden siyaset düzlemine aktarılacağa benziyor.

Beş: HDP çevresinde özellikle eşbaşkan Demirtaş’ın konuşmalarında aşırı umutlara kapılmadan, yapıp edeceklerini gözlemek üzere Hükümet’e bir şans tanınacağını sezdiren bir yumuşama, yapıcı olma çabası gözleniyor. Daha kestirme bir deyişle Kürt siyasal hareketi günlerin önemli gelişmelere gebe olduğu gerçeğinden hareketle taleplerini daha da somutlaştırmaya hazırlanıyor.

Altı: CHP kanadında, bir yandan Hükümetin ülkeyi Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de içinden çıkılması çok güç bir bataklığa sürüklemesine net bir karşı çıkış var. Ancak bir yandan da Kürt sorununu çözme yolunda atılacak olumlu adımları destekleyeceğine, bugüne dek alışılagelmiş “gözü kapalı itiraz ve red” çizgisinin terkedileceğine ilişkin ciddiye alınması gereken ipuçları belirdi.

Yedi:

Sekiz:

Dokuz:

*     *     *

Sayageldiğim önemli gelişmeler Kürt sorununda bir finale doğru gidildiğini gösteriyor. Bu final Türklerde ve Kürtlerde çok geniş bir kesimin benimseyeceği bir final mi olacak yoksa “Dağ fare doğurdu” mu dedirtecek?

Bunu, bugünden kestirmek mümkün değil.

Ancak kimilerinin “kirli savaş”, kimilerinin “Kürt isyanı”, kimilerinin “düşük yoğunluklu savaş” gibi nitelemelerle tanımladığı, Türkiye’yi hem siyasal olarak, hem ekonomik olarak kilitleyen, tahrip eden “savaş hali”nin bitme olasılığı belirdi.

Sadece Hükümet, siyasi partiler, devlet kurumları için değil, bu ülkenin tüm yurttaşları (Türk ve Kürt tüm yurttaşları) için siyasal tercihini ve tutumunu bir kere daha gözden geçirmesini dayatacak hızlı gelişmelere gebeyiz.

Şaka değil, ülke içinde yeniden savaş mı başlayacak, barışın önü mü açılacak sorusuna cevap vereceğiz.

Bu soru sadece tepedeki siyasetçilere, Hükümet’e, orduya bırakılamayacak kadar yaşamsal bir soru.

Cevabı da öyle…