Aydın Engin

05 Mart 2010

Koşar Adım Berlin

Ülkeyi, kenti gezemesen de gazetelerine göz atma fırsatı bulursun. Sayfalarda turluyorum...

Bir işim çıktı; apartopar Berlin’e gitmek zorunda kaldım. Akşam geç vakit Berlin toprağına ayak bastığım andan itibaren toplantıydı, buluşmaydı, görüşmeydi, yine toplantıydı derken çarşamba, perşembe “Tırmık”ları aksadı.
Zamanında Amerikan uçaklarının bombaladığı Bağdat‘tan; kentteki elçiliklerin boşaltıldığı, insanların NATO bombardıman uçakları geliyor mu diye habire gökyüzüne baktıkları Belgrad’dan; Sırp keskin nişancıların yollarda pusu kurduğu Kosova’dan; internet erişimi ne söz, telefon bağlantısı bile mucize sayılan Kabil’den; internet cafelerindeki bilgisayarların Kiril alfabeli klavyeleri ile boğuşulması gereken Moskova’dan yazılarını aksatmadan yollamayı becermiş bir gazeteci için bu mazeret değil, biliyorum. Ama ne yapayım ki olmadı; vakit bulamadım...
Sadece yazı aksamadı. Orta Avrupa’nın - bence - en güzel başkentinin tadını çıkarmak da mümkün olmadı ve anlaşılan olmayacak. Daha ağız tadıyla bir Berlin birası içip, bol hardallı, okkalı bir sosis bile yutamadım.
Ne yapalım; sosis-bira hasreti için kader utansın; aksayan yazılar için de T24 okurları affetsin...
*    *    *
Ülkeyi, kenti gezemesen de gazetelerine göz atma fırsatı bulursun. Sayfalarda turluyorum. Türkiye’yi hemen hiç ilgilendirmeyen konular çarşaf çarşaf haberlere, analizlere konu olmuş.
Mesela Alman hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında - Türkiye ölçüleriyle - incir çekirdeğini doldurmayan bir sorun çıkmış. Güneyin tutucu partisi CSU, koalisyon ortaklarına posta koymuş...
Geç...
Yunanistan’daki krize destek çıkmak için önce Yunanlıların kendilerine çeki düzen vermelerini zorunlu bulan uzun bir analiz...
Geç...
Afganistan’a asker gönderme konusunda Federal Parlamentodaki tartışmalar...
Geç...
Aaaa , sayfalardan birinde küçük kısa bir haber: Türkiye’de askerin geleneksel rolü değişiyor mu, zayıflıyor mu?
Geçme...
Tamam geçmedik, okuduk ama bu sade suya tirit haber(cik) Türkiye’de mahalle kahvesinde bile konuşulan bilgilere (Bilgiler?) dayanan sıra malı bir yazı...
Geç...
Bir başka Alman gazetesinde, yine Türkiye üstüne, iç sayfalarda sıkışıp kalmış bir başka yorum. Özü: Ilımlı islamı temsil eden parti “ilerici” ilan edilmekte.
Geç...
Alman gazetelerini bir yana itip internet üstünden Türkiye gazeteleri turu...
FT’de (Financial Times) Türkiye üstüne okkalı bir analiz aktarılmış. FT’ye göre “...ordunun artık demokrasinin yanında olduğunu ısrarla vurgulaması onun taktik bir geri çekilmesinden ibaret”miş.
Vay be. Türkiye’deki gazetecilerin bir türlü çözemediği sorular yumağına İngiliz gazetesi iki satırda teşhis koyuvermiş.
Şimdi “Abi, koskoca FT yazmış, vardır bir bildiği” mi diyeceğiz?
Bence demeyelim. Türkiye gazetelerinde çok önemliymiş gibi, “FT’nin Türkiye değerlendirmesi... Washington Post’ta ilginç bir Türkiye yorumu... Le Monde Türkiye’deki hukuk krizini değerlendirdi” gibi başlıklara sık sık rastlarız. Sizi bilmem ama benim çoğu kez içimi sıkıntı basar. Çoğu, tanıştıkları Türkiye gazetecileri ile ayaküstü sohbetlerde elde edilmiş bilgi, yorum kırıntılarını yanyana getirip görünüşü ağır, içi kof analizlerdir...
*    *    *
Yukarıda okuduklarınız aslında size yazılmış değil, kendimle yaptığım bir iç konuşma.
Bazı arkadaşlarla sohbet ederken Alman solunun (sahiden “sol”unun) partisi Die Linke içindeki tartışmalardan söz ettiler. Hâlâ aşılamayan Doğu Almanya – Batı Almanya ikilemi, halâ kaynaşamayan Alman sol sosyal demokratlar ile Alman Marksistleri arasındaa patlak veren çekişmelere değindiler...
Zaten yazıları aksatmış olmanın sıkıntısı ile oturup “Alman Solunda Ne Oluyor” başlıklı bir Tırmık döşenecektim ki FT’nin Türkiye değerlendirmesini okudum ve aynı hatayı yineleyip, bu kadarcık yüzeysel bilgi kırıntıları ile oturup iddialı bir konuya dalma aymazlığından kendimi kurtardım.
Dolayısıyla siz “Alman solunda ne oluyor” sorusuna güya cevap olacak bir Tırmık okumadınız; ben de “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” ayıbına düşmedim.
İyi ettim değil mi?