Aydın Engin

01 Nisan 2014

Kaybedenler: HDP'den başlayacağım…

'CHP ve MHP ve partileşmeden parti gibi davranan Cemaat’ı hiçbir zaman AKP’ye karşı bir seçenek, şu tıkanmış siyasal kördüğümden bir çıkış kapısı olarak görmedim'

Anlaşılan bu hafta adı “yerel” olup da aslında “genel” seçim denebilecek Mart 2014 seçimleri üstüne yazıp çizmek gerekecek.

İyi de asıl kaybeden CHP iken, Cemaat iken, HDP’den başlamak da niye, diyenler çıkacak.

Küresel kapitalizmin bütün pisliklerini islami sosa bulayıp önümüze çıkan ve seçim kazanan AKP’ye karşı bir seçenek yaratma umudu besleten HDP idi de ondan.

Aldığı oy oranına bakıp, bir önceki cümleden dolayı benimle dalga geçenler çıkabilir. Bu yargımı değiştirmeyecek.

CHP ve MHP ve partileşmeden parti gibi davranan Cemaat’ı hiçbir zaman AKP’ye karşı bir seçenek, şu tıkanmış siyasal kördüğümden bir çıkış kapısı olarak görmedim.

Oysa HDP bu iddia ile var edildi; bu iddia ile seçmenin karşısına çıktı ve kaybetti. Buradaki “kaybetti” yargısı sadece sandık sonuçlarıyla sınırlı olarak kullanılmadı. Hatta 30 Mart’ta ilk ayağı koşulan ikinci ayağı 2014 Ağustos’unda, sonuncusu ise –eğer öne alınmazsa- 2015’de koşulacak olan seçim maratonu göz önüne alınarak da kullanılmadı.

HDP, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) gibi bir örgütlenme denemesinin içinden seçimlere katılmak için yasal bir gereklilik olarak doğdu.

Gerek HDK’nin, gerek HDP’nin varoluş nedeni pek yalındı: Kürt siyasal hareketi ile Türkiye solunu buluşturup bir Türkiye Partisi yaratma hedefi.

Bu pek yalın, pek açık hedefte sorun galiba “Türkiye solu” kavramında yatıyor. Aynı parti, aynı siyasal hareket içinde bir araya gelip siyasette yeni bir ufuk açacak; demokrasi mücadelesinde ciddi kazanımlara ebelik edebilecek, o partinin programını içtenlikle benimseyecek, aynı siyasal ırmağın yatağında akabilecek bir "Türkiye solu"ndan söz edilebilir mi?

HDP serüveni 30 Mart 2014’deki ilk sınavında bu soruya olumsuz cevap verdi. Pek çok kişide “Acaba BDP bu seçimlere batıda da kendi adıyla girseydi ve aday listesine Türkiye solundan siyasetçiler yerleştirseydi daha yüksek bir oy toplamaz mıydı ya da daha mı az oy alırdı” sorusunu sordurttu.

HDP ilk deneme değil. Anlaşılan son da olmayacak. Kürt siyasal hareketi açısından Türkiye Kürdistan’ı içinde etkinlik gösteren bir örgütlenmeye kısılıp kalmamak; Türkiye solu açısından ise kitle desteğini büyük ölçüde yitirmiş örgütlerin Kürt  siyasal hareketi desteği ile yaşam soluğu almak epeydir bir kaçınılmaz ihtiyaç olageldi ve bu amaçla çeşitli “çatı partisi” girişimleri oldu. İlki epey öncelere, HEP deneyine kadar gider.

Bu girişimlerin hepsi de ömürsüz oldu.

HDP de bu kaderi paylaşacak mı ?

Evet… Hayır… Belki…

*    *    *

1970’li yılların söylemleri (=Discours) ile ve çoğu kez küçümseme amacıyla kullanılan ve fakat bir gerçek payı da barındıran deyimle söylersek “Arkaik sol”un da içinde yeraldığı bir çatı artık kanıtlandı ki hep su alacak; çatının altına leğenler, teneke kutular yerleştirmek çare olmayacak.

Seçim değerlendirmeleri bittikten sonra bu konuda derin ve zenginleştirici bir tartışma başlatmak kanımca kaçınılmaz. Evet, gerçeği sergilemekten, çözümlemekten (= Analiz etmekten) kaçınmak artık anlamlı değil.

Sert, acıtıcı ama doğruyu yakalamaya yönelik bir tartışma sürecinin tam da zamanındayız. 

Bu tartışmaya ben de elbet katılacağım. Ama esas ve belirleyici  sözün sahibi  HDP “bileşenleri”dir…

Bunu ertelemeyelim, kaçınmayalım…