Gazze şeridinde silah, mayın, tel örgü ve sahici duvarlarla kuşatılmış Filistin Arapları için “insani yardım” götüren Mavi Marmara gemisine Israil’in silahlı saldırısına tek bir açıdan bakmak ne kadar yanıltıcı?
Olup biten, Gazze üstüne oynanan dev boyutlu, çok oyunculu, her oyuncunun kendi kurallarıyla oynadığı kanlı bir satrancın hamleleridir.
Gazze satrancı bugünün koşullarında bütün devletlerin şu ya da bu ölçüde katılıp oynadığı bir satranç. İki oyuncu yok. Çok oyuncu var. Kimsenin ötekileri kontrol edemediği, oyunun kurallarına uymasını sağlayamadığı, kuralları her oyuncunun kendisinin belirlediği, canı istediği zaman değiştirdiği, şah ne, fil nerede, vezirin gücü ne kadar, erler kim sorularının cevapsız kaldığı bir satranç...
Kimileri salt insancıl açıdan bakacaklar. Dünyanın çeşitli ülkelerinden bir takım iyi yürekli, yardımsever insanların güçlerini birleştirip, Gazze’de zulüm görenlere yardım etmek istediğini ve bu iyilik hareketinin Israil’in haydutça saldırısına uğradığını düşeneceklerdir.
Kimileri Gazze’deki siyasal gücü elinde tutan, şiddete tapan Hamas kurmaylarının el altından örgütlediği çok yönlü, çok amaçlı bir siyasal manevra olduğunu düşünecekler. İnsani yardım eyleminin aslında Filistin topraklarında Yahudi varlığına son vermek isteyen Hamas’a destek veren köktendinci örgütlerin “masum kılıflara” büründürdüğü bir “cihat” hareketi olup olmadığını sorgulamaya çalışacaklar.
Bu bakış açısını benimseyenler sorgulamayı daha da inceltecekler, İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri) Vakfı’nın aslında Türkiye’de AKP’nin kontrolü dışında kalan, Saadet Partisi'ne yakın duran bir “islami örgüt” olduğuna bakacak ve eylemin çok yönlü hedefleri arasına, yağıp gürlese de Israil’e karşı dişe dokunur, caydırıcı bir tavır alamayacağını varsaydıkları AKP’nin ülkede ve İslam dünyasında itibar kaybını da ekleyeceklerdir.
Obama yönetimi olup biteni, ABD’nin Ortadoğu karakolunun başbekçisi ama sık sık da söz dinlemez asi çocuk rolünü benimseyen İsrail yönetimini “Böyle giderse sana destek vermem mümkün olamayacak” tehdidi ile dizginlemeye, uysallaştırma fırsatı olarak görecek.
Arap ülkeleri, Hamas radikalizminin kendi ülkelerinde de kardeş örgütlerle güçlenmesi olasılığına karşı Mavi Marmara saldırısına sert tepkiler verip ama başkaca parmaklarını bile kıpırdatmayıp sıcak olayın soğumasını bekleyecekler.
Kürtler (Barzani, Talabani, PKK vb.) bu toz duman içinde kendi hesaplarına uygun yeni kanallar açıp açamayacakları üstüne planlar üretmeye çabalacak...
AKP yönetimi bir yandan “van minüt” ile İslam dünyasında elde ettiği prestij patlamasını, Mavi Marmara olayı ile nasıl daha da tırmandıracağını hesaplayacak; ama bir yandan da stratejik ortakları (Ne demekse artık) ABD ve Israil’le ilişkilerinde atabileceği somut adımların kısıtlı olduğu bilinci ile ülke içinde aynı kulvarda yarıştığı Saadet Partisi’nin yükselmesinden kaygı duyacak, buna ilişkin manevralar üretecektir...
Rusya satrancı bir başka önemli oyuncusu olarak bu kargaşada ne gibi siyasal kazanımlar elde edebileceğinin hesabını yapacak...
Çin şöyle yapacak, AB ülkeleri böyle yapacak, Hindistan öyle düşünecek...
Türkiye’de CHP şunu diyecek, MHP şöyle kükreyecek...
* * *
Masum bir insani yardım eyleminin yol açtığı ve dünya çapında ve kanlı bir siyasal satranca dönüşen bir tablo çizmeye çalıştım.
Bu tabloya biz (ben, sen, o, yani biz) nasıl bakacağız? Kendimizi bu tablodaki hangi oyuncunun yanına, yamacına yerleştireceğiz?
Soruya herkes kendi meşrebince, kendi ideolojik (=dünya görüşü) tercihince cevap verecek.
Ama ben bu kanlı satrancın oyuncularından herhangi birinin yanında, yamacında, çizgisinde yer almanın yanıltıcı, yanlış ve haksız olacağı kanısındayım...
Tutulacak bir yan, omuz verilecek birileri varsa o tektir: Gazze!..
Akdeniz kıyısında, öteki Filistinlilerden kilometrelerce uzakta ve o kilometreleri aşılmaz kılan engellerle daracık bir şeride hapsolmuş binlerce Filistin Arabının açıkhava hapishanesine dönüşmüş Gazze...
Gırtlağa kadar yolsuzluğa batmış ve iğrenç siyasal manevralarla kirlenmiş FKÖ yönetimine güvenini yitirmiş, Hamas’ta kendisine hiç olmazsa askeri bir sığınak bulmuş, yoksul, acılı, aşsız, işsiz ve geleceksiz Gazze...
Sizlere Gazze’yi anlatmaya çabalıyorum. Bir tam gün geçirdiğim ve bir tam günde görülebileceklerin herhalde sadece binde birini görebildiğim Gazze’den söz etmek istiyorum.
Sefil barakaların arasında uzanan tozlu, toprak yollarda paytak paytak yürüyen ve kuru ekmek kemiren, kömür gözlü Filistinli çocuklardan söz etmek istiyorum... Şiirin dili Arapça'ya hükmeden Gazzeli şair Maksud’un anlamadan tadına vardığım şiirlerini biri Türk, ötekiler Alman ve Belçikalı üç gazeteciye okurken çakmak çakmak yanan gözlerinden söz etmek istiyorum...
Heyhat... Sözcüklerin yetmediği, yaşamadan, dolaysız gözlemeden anlatılamaz Gazze’den söz etmeye –nafile- çabalıyorum.
Bu kargaşada, bu toz duman arasında yüreğiklerimiz Gazze için çarpmazsa, bilincimiz Gazze’deki zulme itiraz etmeyi bize göstermezse, biliniz ki yanlış yerden bakıp, yanlış yönlerde durup olup biteni anlamaya çalışıyoruz demektir...