Düzenli Tırmık okurları farkındadır; dünkü Tırmık’ta yurttaş olarak bilmek istediğimiz, bilme hakkımız olduğuna inandığımız pek çok “soru”nun ve “sorun”un devlet katlarında yurttaşlardan gizlendiği, ülkenin bir sırlar devleti’ne dönüştüğü, saydamlaşamayan devlet örgütünde (yargı, güvenlik, ordu, siyaset, dışpolitika vb.) kapalı kapılar ardında iş çevirmenin, iş kotarmanın bir gelenek ve alışkanlığa dönüştüğü, bunun da demokrasinin ete kemiğe bürünmesinin önünde başlıca engel olduğu üstünde durmuştum.
Sanki içime doğmuş gibi...
* * *
Dün Devlet Denetleme Kurulu’nun Hrant Dink Cinayeti ile ilgili raporu açıklandı.
Raporda önemli saptamalar var. Geniş bir bölümü nasıl olsa kağıt gazetelerde (ve tabii onlardan çok önce T24’de) yer alacak.
Yine de bir iki paragrafı aktaracağım:
“.....tatmin edici bulunmayan mevcut durumun ortaya çıkmasında, en başından
itibaren ‘soruşturmaların nasıl ve hangi kapsamda yürütüleceğine ilişkin temel bir hatanın’ yapılmış olması yatmaktadır......... Hrant Dink'e yönelik bir tehlikenin varlığının Emniyet ve Jandarma personelince öğrenilmiş olduğu, Hrant Dink’in korunmasına yönelik istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği, idari makamların Hrant Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığı........ Gerek olayın gerçekleşmesi öncesinde gerekse olayın gerçekleşmesi sonrasında varlığına ilişkin kuvvetli şüphe bulunan kamu görevlilerinin bazı ihmal ve diğer nitelikteki fiillerinin de doğrudan adli yargı yerlerince ana cinayet davası kapsamında soruşturulmasının ve yargılanmasının zorunlu olduğu değerlendirilmektedir...
Bu kadarı yetsin.
Dikkatinizi çekmek için koyulaştırdığım cümlecikler çok ama çok şey anlatıyor. Hrant’ın Arkadaşları’nın, onu, ölümünün 5. yılında anarken “Biz bitti demeden bu dava bitmez” çığlığının ne kadar haklı, ne kadar anlamlı olduğunu kanıtlıyor.
Bu yönüyle Devlet Denetleme Kurulu’nun raporu önemli ve önemli gelişmelere ebelik edebilir.
Ancak, Susurluk davasıyla ilgili olarak “Kutlu Savaş Raporu” olarak tanınan bir başka bir devlet raporu’na rağmen nerelere kadar gidilebildiğini yani gidilemediğini; o raporun devlet arşivlerinin tozlu raflarında farelerin kemirmesine terkedildiğini de unutmayalım. Unutmayalım ki Dink Raporu’na aşırı umutlar yükleyip, sonra tatsız düşkırıklıkları yaşanmasın...
* * *
Gelelim bugünkü Tırmık’ın asıl konusuna, yazının başlığındaki “İçime doğmuş gibi” vurgusuna...
Devlet Denetleme Kurulu raporu bitti ve açıklandı...
Açıklandı mı?
Tepesinde “gizli” yazan rapor Cumhurbaşkanlığı internet sitesine kondu. En başına da şöyle bir not kondu:
“Aynı konu ile ilgili olarak Savcılıkça yürütülmekte olan hazırlık sorusturmasının gizliliği ve diğer hususlar nedeniyle internet sayfamızda Rapora sınırlı olarak yer verilmistir.”
Sınırlı?
Ben olsam “hemen hemen sınırsız” filan derdim; cümleyi de “yer verilmemiştir” diye bitirirdim. Rapor 673 sayfa. 673 sayfadan sadece ve sadece 33 sayfası kamuoyuna açıklanıyor. Dahası açıklanan 33 sayfanın çok kritik 6 sayfası tamamen karartılmış olarak...
Geri yanı savcıların sürdürdüğü “Hazırlık soruşturmasının gizliliği”den(miş).
Hrant öldürüleli tam beş yıl geçti. Bu savcılar beş yılda bir soruşturmayı tamam edememişler.
Gel de inan.
Ya da “aşırı tembellik”ten savcılar hakkında soruşturma başlatılmasını öner...
Ya da... “Sırlar devleti bu kez de hazırlık soruşturması zırhının ardına saklanıyor” de
653 sayfalık Rapor’un 626 sayfası Dink’in avukatları için gizli; dahası biz yurttaşlar için gizli; ama birileri için gizli değil.
Peki o birileri ile benim (senin, onun bizim) aramızdaki fark ne?
Dün “Saydamlaşmayan devlet gizli kapaklı işler devletidir” derken haksız mıymışım?
Bugün yazıya “Dünden içime doğmuş gibi ” diye başlamakla haksızlık mı etmişim?