Nihayet olimpiyat ekseninde de bölünmeyi becerdik.
Siyasal pusulaları AKP’ye ayarlanmış olanlar 2020 olimpiyat oyunlarını Tokyo’ya kaptırmış olmamızın suçlusunu arıyorlar. Yandaş saflara yeni katılmış olan Akşam "Çapulcu Mutlu" gibi zeka(!) taşan bir manşetle başı çekti. Ama öteki yandaşlar da "Uluslararası Olimpiyat Komitesi üç kent arasından Tokyo’yu seçti" den ibaret bir haberi AKP karşıtı cephenin üstüne yıkmak için iletişim fakülkelerinde "Ne, nasıl ve neden yapılmamalı" konulu derslere örnek olabilecek yazılar, başlıklar, yorumlar döşendiler.
Pusulası AKP’nin tam tersini gösteren ve "AKP üzüldüyse sevin, sevindiyse üzül" amentüsüne bağlananlar ise olimpiyatların yapılacağı kentin belirlendiği toplantı sonucunu "Çekik gözlü bir Türk" olup alkışladılar…
Hani yakında "Rakıya su katıp da mı içmeli, yoksa susuz mu içmeli" diye bir tartışma başlasa ve laiklik dinine tapanlar (ya da laikliğe çağdaş bir düşünce gibi değil, bir dinmiş gibi bağlananlar) "Rakı su katılarak içilir" deseler, AKP cephesinde saf tutmuş dini bütün kalemler "Yooo ben rakıyı susuz içerim efendi" diye yazacaklar. Tersi bir tartışma başlasa, mesela AKP yandaşları, "Hüllooo"cuları "Siz ne biçim müslümansınız, biz beş vakit namaz kılarız" deseler, karşısındaki laikçi (Laik demedim laikçi dedim) cephe, "Hah haaa !.. Biz beş vakitin yanısıra nafile namazlarını da düzenli eda ederiz" diye efelenecekler…
* * *
Tamam biliyorum, abarttım, işi sululuğa vardırdım. Ama olimpiyat kentinin seçiminden bile bir kamplaşma üretecek hünerdekiler abarttığımı olağanlaştırıyorlar…
Pekiiii, kamplaşılmadığı, kilit ve yakıcı bir konuda görüş birliğine varılınca ne oluyor?
Bence bir şey olmuyor ve sorun da burada…
AKP’nin hemen bütün kamuoyu araştırmaları üstlenen ANAR’ın genel müdürü İbrahim Uslu daha Haziran ayında Suriye konusunda halkın eğilimini açıkladı: "Sadece AK Parti değil, tüm Türkiye'de savaş ve şiddet yanlılarının oranı yüzde 3-5 aralığında"…
Hazirandan sonraki aylarda, özellikle savaş tamtamlarının gümbürtüsünün kulaklarımızı sağır edecek ölçüde yükseldiği şu günlerde bütün kamouyu araştırmaları Erdoğan-Davutoğlu ikilisi ile onların her dediğine "isabet buyurdunuz efendim" diye mendil tutup temanna çakanlar dışında kalan çok, ama çok çok geniş bir kitlenin Suriye yüzünden bir savaşa girilmesine karşı olduğunu sözbirliği etmişcesine açıklıyorlar.
Kestirme söylersek halkımızın yüzde 95’i savaş istemiyor…
İstemiyor imiş…
Evet: İmiş…
Peki bu kadar geniş bir kitle bu kadar kesin bir tercihle savaş istemiyorsa ve Türkiye adım adım bir savaşa sürükleniyorsa meydanlar niye boş ?
Gezi direnişi de gösterdi ki Erdoğan ve ekibine abdest tazeletebilecek, geri adım attırabilecek tek, ama tek güç kitlelerin yüksek sesle "Hayır" demesi.
"Savaşa hayır" diyenlerden ben bu güne kadar yığınsal, alanları doldurup taşacak, Ankara’da camları zangırtacak bir itiraz narası, çığlığı, haykırışı duymadım
Bunu nasıl açıklamalı ?..
Ben akla uygun bir açıklama bulamıyorum…
Sadece Gezi direnişinden kalma bir hınzır cümle aklıma takıldı, ha bire onu yineliyorum.
Hatırlayın. Gezi direnişi sırasında çok sevimli gülen, kapkara, kıvırcık saçlı bir delikanlının yükselttiği o pankartı hatırlayın:
- Toma suyu ile ıslanmamış kalabalık, kuru kalabalıktır…