Hani Nazım Hikmet, Abidin Dino’ya sorar ya...
Hani “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” diye sorar ya...
Abidin Dino muttuluğun resmini yaptıysa bile görmedik.
Ama dün, 1 Mayıs 2009 günü Taksim Meydanında o resmi gördük...
1977’nin 1 Mayıs’ında da orada olan ve 34 arkadaşını yitiren ve o acıyı bugüne dek kutsal bir emanet gibi koruyan 60 yılı çoktan devirmiş emekli işçinin artık buruşmaya yüz tutmuş yanaklarından süzülen o gözyaşı damlasında mutluluğun resmini gördük...
Yaşları 20’ye bile varmamış, keklik sekişli iki genç kızın birbirlerine sarılırken attıkları sevinç çığlığında mutluluğun resmini gördük...
Bitmek tükenmek bilmeyen polis barikatlarında sabırla bekledikten, bir durup bir yürüdükten sonra son elli metreyi yarım saatte aşmış genç işçinin Taksim Meydanına kolları havada koşarak değil zıplayarak daldığı o bir kaç saniyelik coşkuda ve öğünçte mutluluğun resmini gördük...
1968’de dünyayı değiştireceğine inandığı için alanlara koşmuş, yürüyüş kollarında saf tutmuş, şimdi sakalı da, bıyığı da ağarmış 60’lık delikanlının 5 bin kişilik koroya katılıp “İşte 1 Mayıs, işte Taksim” diye haykırırken mutluluktan çatallaşmış sesinde o resmi gördük...
Hasılı dün, 1 Mayıs 2009 günü, İstanbul’da, Taksim Meydanında kimileri içinde yaşayarak, kimileri ekran başında, ekrana yapışarak kendileri birer mutluluk resmine dönüştüler...
Hasılı dün gündüz vakti, kimileri Taksim Meydanında, kimileri televizyon ekranlarında sevinçten, coşkudan ve ille de mutluluktan zıpladı, zıpladı, zıpladı...
* * *
Adım gibi biliyorum; şimdi kimi keskin sirkeler çıkacak, “Taksim’e makul bir kalabalıkla gelme dayatmasına boyun eğenler sanki devrim yapmış gibi şişiniyorlar. Aslında bu egemen sınıflara, onların polisine, valisine ödün vermektir” diyecekler..
Pööhhhh !..
Adım gibi biliyorum; şimdi kimi nane mollalar çıkacak, “Demokrasi mücadelesini polisle itişip kakışmak sanan, yılda bir kerecik Taksim’e çıkabilmeyi marifet sayanlar sahte umutlar dağıtıyor” diyecekler...
Pööhhhh !..
Adım gibi biliyorum; şimdi kimi çok bilmişler ekran zevzekleri çıkacak, kaşlarını çatıp, ağızlarının kenarına eğreti bir küçümseme gülücüğü yerleştirecek ve mesela “Modernitenin modası geçmiş sloganlarına saplanıp kalanlar pozitivist dogmaların günümüzde geçerliğini yitirdiğini sorgulamıyorlar. Oysa bugün içselleştirilmesi gereken...” diye başlayan yada biten laf ebelikleri ile 1 Mayıs 2009’u “yorumlayacaklar”...
Adım gibi biliyorum; şimdi “sol memesinin altındaki cevahir” kararmış kimi yılgınlar çıkacak, “İşçi mahallelerinden, varoşlardan sola değil MHP’ye, AKP’ye oy yağıyor. DİSK’in üye sayısı neredeyse parmakla sayılacak. Sendikal mücadele çıkmazda. Hal böyleyken koskoca Taksim meydanının ortasını bile zor dolduran 5 bin kişiyi abartmayalım” diye fetva verecekler...
Pööhhhh !..
Adım gibi biliyorum; şimdi kimi fetbazlar çıkacak, ormana bakmak yerine ağaçlara gözlerini dikecek ve “Feriköy, Pangaltı, Mecidiyeköy, Tarlabaşı sokak ve caddelerinde yüzü kızıl maskeli provokatörler terör saçtı. 1 Mayıs yine çatışma ve korku günü oldu” diyecekler...
Pööhhhh !..
* * *
Dün, 1 Mayıs 2009’da “tohumların tohumu” Taksim meydanındaydı.
Tohum büyür başak olur.
* * *
Sonra akşam oldu. Gündüz, Taksim meydanında saf tutanlar, içinde olduklarını bir de dışardan gözlemek için; gündüz ekran başında olanlar kaçırdıkları varsa yakalamak için televizyonların başına kuruldular.
Aaaa, o da ne ?
Şey olmuş... Başbakan bazı bakanları değiştirmiş, bazılarını makaslamış, bazılarını bakan yapmış, falanmış, filanmış...
Zapladık... 1 Mayıs 2009’un Taksim meydanını ve Taksim meydanına giden anayolu gösteren televizyon kanallarına zapladık.
Gündüz mutluluktan zıplayanlar, akşam bakanlar kurulu listelerine omuz silkip, 1 Mayıs 2009’un Taksim meydanını gösteren kanallara ulaşmak için zapladı, zapladı, zapladı...
“Dün ne yaptın” diye soran olarsa “Gündüz sevinçten zıpladım, akşam keyiften zapladım” diyecekler...