Aydın Engin

22 Nisan 2019

"Gölgeli sevinç" başlıklı bir Tırmık yazacaktım

"Besbelli demokrasiyi, özgürlüklerimizi adaleti savunmanın ancak çok ağır çabalarla mümkün olacak. Bu bin kez daha ayan beyan oldu"

Bir yandan "Gezi direnişi"nde bizlerle birlikte gaz yiyen genç bir adamın İstanbul'a belediye başkanı seçilmişliğinin önemine ve anlamına vurgu yapacaktım; bir yandan İstanbul'da Maltepe miting alanını iğne atsan yere düşmemecesine dolduran "taşınmamış", gönüllü bir coşku ile alana koşmuş kitlelerdeki demokratik muhalefet ruhunun dirilişine alkış tutacak ve hemen ardından...

Ve hemen ardından hapishanelerinde açlık grevine yatmış bınlerce kadın ve kadın ve erkeğe seslenecek; daha özgün, daha yaratıcı ve daha caydırıcı eylem biçimleri üretmemiz gereğini vurgulayacaktım.

Sonra 31 Mart'tan bu güne diri muhalefet ruhu ile donanmmış kitlelere dönecek, hep birlikte açlık grevleri üstüne yurttaş olarak üstümüze düşen ödevi ve duyarlığı da diriltmek gereğine değinecektim.

Sonra, seçim kampanyası boyunca demiri kıpkızıl kılmacasına bağıran çağıran AKP Reisine seslenecek, seçimin ardından kuzu postuna bürünüp  "Dönem, kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir” deyişini bir kez daha aktaracak ve ekleyecektim:

- Haydi öyleyse, bu ükenin kanayan yaralarından birini, en acilinden başla. Soğut demiri, açlık grevlerini bitirecek o küçücük adımı at ki musafahalaşım...

Olmadı.                                       

Demir daha da kızıllaştı.

"Gölgeli sevinç" ne söz, zifiri karanlık bir baskı rejiminin habercileri iğrenç naralarla tepemize çökmekte...

                                                        *   *   *

Besbelli demokrasiyi, özgürlüklerimizi adaleti savunmanın ancak çok ağır çabalarla mümkün olacak. Bu bin kez daha ayan beyan oldu.

Sorunu CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na yumruk atılmasına kadar varan bir linç kültürünün bir kez daha dört nala kalkmasından ibaret göremeyiz. Bu meslekte benzerlerini yaşadım, tanık oldum, haberini yaptım. Bir başka CHP Genel Başkanına, Bülent Ecevit'e 70'li yıllarda İzmir Çiğli'de zehirli mermi ile suikast girişimini hatırlayın. Yine Ecevit'e yine o yıllarda Sivas'ta, Uşak'ta ağzı köpürerek saldıran kara kalabalıkları hatırlayın.

Ancak Ankara Çubuk'ta Kılıçdaroğlu'na yönelen örgütlü saldırı saydıklarımdan ve saymadıklarımdan farklı.

Kılıçdaroğlu'na yumruk savuran o adam üstüne ne söz söylemek gerek, ne bir kaç satır yazmak.

Değmez.

Fotoğrafına dikkatle bakın.

Ben baktım ve bilge ağabeyim Sermet Çağan'ı hatırladım. Onu hatırlayanlar artık azalmıştır. Tadına doyulmaz sohbetlerinde sık sık yineler, sonra da gözlerindeki kederi kısık sesli gülücüğü ile örterdi:

- İnsan otuz beşinden sonra suratından sorumludur...

O adamın suratına  bakın ve Sermet Çağan ağabeyimin bu cümlesini hatırlayın.

Dedim a, değmez...

                                                            *   *   *

Ancak saldırının ardından bu ülkenin yönetiminin tepesine çökmüş siyaset esnafının sözleri üstünde durmaya ve hiç unutmamaya değer.

Meselâ, 31 Mart'ta aldığı oy oranının yüzde 18,81 olduğuna dikkat çekip kostaklanan MHP Başbuğu konuştu; "Böyle bir saldırıdan memnuniyet duymak mümkün değil; bir parti lideri nereye, nasıl gideceğini araştırmalı" buyurdu.

Bu zat iktidarın fiili ortağı, kimilerine göre iktidarın ipleri aslında artık onun elinde ve o bu ülkenin ana muhalefet partisi başkanına yönelen lincin ardından bunu söyleyebiliyor.

Sormazlar mı adama? "Acaba sizin memnuniyet duyacağınız bir saldırı da var mıdır" demezler mi? Yine sormazlar mı ? Bir partinin başkanı gideceği yeri nasıl araştırmalı acaba ? Mesela içişleri bakanından ya da MHP başbuğundan önce vize alıp sonra mı gitmeli?

Ya 15 Temmuz darbe girişiminin karanlıkta kalan noktalarını aydınlatmak üzere Meclis'e bilgi vermeyip, sonra da "terfian" bakanlık koltuğuna oturtulan bir mütekait general ağzı köpürüp, bozkurt işaretleri atarak saldırnan kalabalığı yatıştırmak hesabıyla “Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz” demişse, ona sormazlar mı ?

- Bu saldırganlar demek sizin değerli arkadaşlarınız öyle mi ?

Sonra eklemezler mi ?

- Bu değerli arkadaşlarınız acaba hangi mesajları verdiler ve tepkilerini nasıl gösterdiler?

                                                              *   *   *

31 Mart'ın sonuçları, "Ağzımı açarsam başım belaya girer" kaygısıyla uzun süredir sinmiş, susmuş kitlelere bir sevinç verdi.

Doğru.

Ekrem İmamoğlu'nun Maltepe mitingindeki coşku ve kitlesellik bu sevinci pekiştirdi.

Doğru.

Ancak Çubuk saldırısı ve devletin tepelerinden bu saldırıya verilen tepki açıkça gösteriyor: Demokrasi için, özgürlükler için, adalet arayışları için önümüzde alınması gereken çok uzun ve çok zorlu yollar var.

Bu da doğru.

O yüzden gölgeli sevinç...