Geçen haftaki Türkçe mavrası beni şaşırtan bir ilgi topladı. Epey, hatta fazla epey tepki yağdı. Birkaç aşırı bilgiç itirazı saymazsak çoğu olumluydu. "Dil alimesi" Necmiye Alpay arkadaşım bile itiraz etmedi, hatta olumladı.
Öyleyse şımarayım ve bu hafta da "dil mavrası" yapayım...
* * *
Önceleri TV'de bağırış çağırış habercilik yapan genç meslektaşların "halt ediş"leriydi.
Uçak inmiş, içindekiler de inmiş, terminal binasına doğru yürümekteler. Genç haberci "haber" veriyor:
- Bakan ve beraberindekileri taşıyan uçağın iniş yaptığını söyleyebiliriz.
Siz ekran başında, "Evladım, yavrum, uçak çoktan inmiş. Ekranda açıkça görülüyor. Dahası inmiş uçağın indiğini 'söyleyebiliriz' demek de ne oluyor" diye homurdanırken terminal binasına giren bakan ve tayfasını görüyorsunuz ve aynı haberci yine bağırış çağrış devam ediyor:
- Bakan ve beraberindekilerin terminal binasına giriş yaptıklarını söyleyebiliriz...
Pes ediyorsunuz.
* * *
Evet önceleri TV habercilerinin marifetiydi. "söyleyebiliriz" fiili eşliğinde girilmiyor, giriş yapılıyor; çıkılmıyor, çıkış yapılıyor; binilmiyor, biniş yapılıyor; sürülmüyor sürüş yapılıyordu.
Şimdi anlı şanlı TV yorumcularına, oradan da yazılı medyanın namlı kalem erbabını da bulaştı.
Yani sözcüğün tüm anlamıyla "halt ediş yapılıyor" yani Türkçenin "içine ediş yapılıyor".
Bana da "Ey Aydın Engin çocukken seyrettiğin Tarzan filmlerinde garibim Tarzan'ın Türkçesine niye gülüyordun" diye sormak kalıyor. Öyle ya bebekliğinden beri ormanda yaşayan sinekkaydı tıraşlı Tarzan, güzelim Ceyn'i koca bir ağacın kalın bir dalının üstüne oturtuyor ve konuşuyor:
- Sen var burda oturmak yapmak, Tarzan'ı beklemek yapmak, Tarzan var gitmek yapmak, yemek bulmak yapmak sonra buraya getirmek yapmak...
Hani biraz zorlansa, biraz da şansı olsa, timsahlarla, kaplanlarla, sivrisineklerle boğuşacağına bizim TV ekranlarında habercilik yapabilirmiş...
* * *
Yazının burasında "yapmak" fiiline aşık gazeteci tayfasına yeterince sataştıktan sonra bir de gazetecilik mesleğinden olmayan ama bir yerlerde konuşmalarına tanık olduğum , şu Z kuşağı denen gençlerin Türkçesine de dil uzatayım.
Bir kere "ben" sözcüğü, hemen hepsinde "baen" gibi yayık söylenen bir değişime uğramış. Buna karşılık "Ş" harfi ile araları kötü. Şu cümleyi kulaklarımla duymasam söyleyene "Amma da abarttın ha" derdim:
- Baen bos vakitlerimde siir okumayı, sarkı söylemeyi seviyoum. Bu benim için bir challenge yani...
* * *
Devam edeyim mi dil mavrasına?
Yok, etmeyeyim.
Tembellikten değil. Ben bugün (size göre dün) iki Sinovac, iki Biontech'in üstüne üçüncü Biontech'imi oldum. Böylece adının Corona mı, Covid mi, Omicron mu olduğunu artık bilemediğim o hain, zalim ve alçak virüse kendimi hatırlattım.
Bundan sonrasını o düşünsün.
Nitekim düşünmeye başladı bile. Hafiften bir üşüme, daha hafiften bir titreme ve sırtta ağrı...
Ben zaten bu aşılara çok ağır tepki veriyorum. O kadar ki "Acep aşı yerine Covid olsam daha mı iyiydi" diye çok düşündüm.
Ben uyumaya gidiyorum.