Aydın Engin

01 Ağustos 2013

Gelin KCK’yı bir kere daha konuşalım

Kalıcı çözüm için KCK modelini savunan Kürt siyasi hareketinin, çözümün ön aşamalarıyla ilgili tutumunu netleştirmesi gerekiyor

Yazıya oturdum ve yukarıda gördüğünüz başlığı koydum. Sonra vazgeçtim. Bir dizi soru, okurun tartışmasına açılmadan, dikkatine sunulmadan KCK tartışmasının sağlıklı yürümeyeceği kanısındayım. O yüzden yazı başlıkta söyleneni tartışmayacak. Değinmeyecek bile.

Buna rağmen başlığı değiştirmedim. Devletin dilinde “PKK’nin kent örgütlenmesi” olarak geçen KCK, böyle sığ ve yanlış tanıma indirgenmesi mümkün olmayan bir örgütlenme önerisi. Bırakınız KCK üyesi olduğu iddiasıyla insanların aylardır (yıllardır?) demir parmaklıklar ardında tutulmasını, enine boyuna ele alınması ve Türkiye için, Ortadoğu için ne önerdiğinin serinkanlılıkla konuşulması gerek.

Ama önce, kalıcı çözüm için KCK modelini savunan Kürt siyasi hareketinin, çözümün ön aşamalarıyla ilgili tutumunu netleştirmesi gerekiyor. Birbiriyle çelişen demeçler sadece kafa karışıklığına, köksüz söylentilere ebelik ediyor ve süreci olumsuz etkiliyor. Keza “ultimatom” üslûplu açıklamalar “müzakere” yollarını tıkayabilecek gerginliklere yol açıyor.

Alın size bir örnek: Bir aydır Kandil’den, İmralı’dan, BDP yöneticilerinden gelen açıklamaları yanyana koyun ve şu soruya cevap verin:

Kürt siyasi hareketi için, haydi dileyenlerin alıştığı dille söyleyeyim, PKK için çözüm sürecinin suya düşeceği, AKP’nin ertelemeyi oyalamaya dönüştürdüğü yargısının kesinlik kazanacağı tarih nedir ?

“Kesin bir takvim yok. Ama AKP de artık adım atmalı; Kürtlerde kabaran güvensizliği yok etmeli”  (Demirtaş).

“15 Ekim” (Öcalan).

“1 Eylül” (Bayık).

Bunlardan hangisi ?

İyi kötü yakından izlemeye çabalamama rağmen bu sorunun cevabını ben bilmiyorum. Sorduklarım arasında bilene de rastlamadım.

Benzer soruları ardarda sıralayabilirim. Bunu (eğer konuyla yakından ilgilenenlerdenseniz) sizler de yapabilirsiniz.

*    *    *

Barış sürecinin AKP’ye rağmen (Evet, AKP’ye rağmen), Başbakan Erdoğan’a rağmen (Evet, başbakan Erdoğan’a rağmen) yürümesi, olumlu sonuçlanması Türkiye’nin geleceği demektir.

Tersi ise  Türkiye’nin kanlı ve karanlık geleceği anlamına gelir. 30 yıldır süren savaş dönemiyle karşılaştırılamayacak kadar kanlı ve karanlık…

O yüzden yürümesi gereken ama doğru dürüst yürümediği, AKP’nin savsaklayıcı, erteleyici, oyalayıcı duvarına çarptığı gözlenen barış sürecine ilişkin bir an önce netlik gerek.

Üstelik Kürt siyasi hareketinin önünde çok yüklü ve çok kritik bir gündem var.

Mesela Kürt Konferansı nihayet toplanıyor.

Türkiye Kürdistan’ındaki hemen bütün Kürt siyasi hareketlerinin yıllardır istediği, bastırdığı Kürt konferansı’na karşı Barzani kanadının direnci çözüldü ve konferans yakında Erbil’de toplanacak. Dört ülkedeki (Türkiye, Irak, Suriye, İran) Kürt partileri ve etkili sivil toplum hareketlerinin eşit haklı örgütler olarak katılacağı bu konferans Kürt siyasal hareketlerine (dört ülkedeki hareketleri kastediyorum) geleceğe ilişkin tutumlarını açıklama olanağı sunacak.

Örneğin Barzani, Kuzey Irak’ta bir Kürt ulus-devleti kurma kararında mı, değil mi ?

Örneğin İran Kürdistanındaki parti ve hareketler Kürtler için (sadece İran’daki değil bütün Kürtler için) nasıl bir gelecek projesine sahip?

Örneğin PKK ve belki de PYD konferansa KCK projesini sunup bütün taraflarca kabulünü önerecek mi ?

Bunlar sadece Kürt siyasi hareketi için değil Türkiye için de yaşamsal önem taşıyan yakıcı sorunlar ve sorular ?

Bunca yakıcı bir gündem varken barış sürecinin bir yol kazasına uğraması olasılığını düşünmek bile ürkütücü.

Yiğidin hakkı yiğide, BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın aylardır  sürdürdüğü çabalarda, verdiği demeçlerde, katıldığı tartışma programlarındaki dikkatle seçilmiş cümlelerinde yansıyan yapıcı, çözüme hedefli tutum ve bunu ödün vermeden çözümü savunmak gibi bıçak sırtı bir çizgide sürdürmeyi başarması övülmelidir.

Ve Kürt siyasi hareketinin bütün sözcü ve yöneticilerine örnek olması dilenmelidir.

*    *    *

KCK’yı elbette konuşmalıyız. Belki yarın ya da öbürgün bunu yaparız da. Ama yazıda  sergilemeye çabaladığım soruların cevapları da pek yakıcı ve önemli.

Bunu bir Türk olarak benim yazmam yadırganabilir, “Akıl verme, ukalalık etme” olarak algılanabilir.

Umarım böyle olmaz. Çünkü tartışmaya çabaladığım, AKP’nin bezirgan siyasetine karşı inatla savunmamız gerektiğine inandığım barış süreci sadece  Kürtlerin değil Türkiye’nin de geleceği.

Yani benim de, benim küçücük torunumun da geleceği.

Sizlerin de geleceği…

Hepimizin geleceği…