Aydın Engin

02 Mart 2011

Ey Cemaat, O’nu Nasıl Bilirdiniz?

Erbakan’ı uğurlama törenini ben de çoğunuz gibi TV ekranından izledim...


Erbakan’ı uğurlama törenini ben de çoğunuz gibi TV ekranından izledim. Büyük bir kalabalıktı; ama ne kadar büyüktü? Bu ekrana bakıp anlaşılmaz. Ben gazetelerin yalancısıyım: “Erbakan’ı bir buçuk milyon kişi uğurladı” diye yazıyorlar. Sadece İstanbul’da ve bir işgünü...
İyi de Erbakan’ın (Partisinin demeye dilim varmıyor) 2007 genel seçimlerinde bütün ülkeden aldığı oy, tamı tamına 820 bin 289.
Bunu nasıl açıklamalı ya da anlamlandırmalı?
Hayır, niyetim Tayfun Atay’ın T24’de Pazartesi günü yayınlanan “Erbakan Çoktan Ölmüştü Zaten…” başlıklı nefis analizinin üstüne bir kaç paragraf  daha eklemek değil. Bunu beceremem. Gerek de yok zaten. 
Ama 2007’de 43 milyon seçmenin sadece 820 bininden oy alabilen, yani seçmenlerin kırkta birinin bile seçmediği; dahası partisinden Numan Kurtulmuş kanadıyla birlikte çok okkalı bir kanadın koptuğu, son anketlerde oylarının artık yüzde birlerle ölçüldüğü bir siyasi partinin lideri (ve herşeyi) Erbakan’ın cenazesinde onu son yolculuğunda uğurlamak için bir buçuk milyon kişinin Fatih Camii’ni çevreleyişi nasıl açıklanacak?
Oy vermese bile onun yaptıklarını benimsemek mi?
(Nitekim Genelkurmay Başkanı “Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetleri daima hatırlanacaktır” buyurdu.)
Peki “değerli bilim adamı” olarak Erbakan’ın yaptıkları nedir?
Ben, bilimsel katkıdan çok bilimsel fiyasko olarak hatırlanan “Gümüş Motor” serüveni dışında bir katkı(!) bilmiyorum. 
Peki “Değerli bir siyaset adamı olarak” ülkemize yaptığı büyük hizmetler nedir?

Yaşı tutanların acıyla ve korkuyla hatırladığı, ülkeyi adeta bir iç savaşın içine sürükleyen 1. ve 2. MC hükümetlerinin kurulmasına ve yürümesine yaptığı katkı mı?
Olmayan projelerle olmayan ve hiç bir zaman olmayacak fabrikaların temellerini atarak ülke sanayine yaptığı katkı mı?
28 Şubat’ta seçimle geldiği Başbakanlık koltuğunda, generallerin anayasal suç niteliğindeki dayatmalarına uysalca boyun eğerek demokrasiye yaptığı katkılardan dolayı mı?
“Kayıp trilyon” diye anılan dev boyutlu yolsuzluktan aklanarak değil aflanarak paçayı kurtarmışlığı mı?
Susurluk’ta kamyon Mercedes’e çarpınca ortaya çıkan ve Türkiye’nin bağırsaklarını temizlemesi için mükemmel bir fırsat yaratan olayın ardından patlayan “Sürekli Aydınlık İçin Bir dakika Karanlık” diye bilinen o büyük yurttaş tepkisine “Glu glu dansı” deyip sırtını dönmesindeki bağışlanmaz sorumsuzluk mu?

*    *    *

Bu yazdıklarımı ”ölenin ardından onun anısına bir saygısızlık” olarak niteleyenler çıkacak.
Hayır. Saygısızlık değil. Hiç değil. 
Sadece Türkiye siyasetine yaklaşık 50 yıldır etkide bulunan, zaman zaman yaşamsal önemde etkileri olan bir siyasetçiyle ilgili kişisel görüşümü yazdım. Sağlığında onun hakkında ne yazdıysam, ölümünün ardından aynı düşünceleri dobra dobra yinelemeyi yeğledim. 
Tersi iki yüzlülük, riyakârlık olurdu ve asıl o saygısızlık olurdu.
Asıl saygısızlık, o iktidarda iken düşürmek için Anayasayı bile çiğneyecek kadar ona düşman olanların cenazesinde boy gösterip, hakkında “bilime ve siyasete yaptığı büyük hizmetler” diye övgüler düzmesi değil mi?
Asıl saygısızlık, siyaset arenasında onun koltuğu altında palazlandıktan sonra onu kaderiyle baş başa bırakıp kendi “siyaset dükkanlarını” açanların cenaze töreninde ezilme tehlikeleri geçirmecesine öne çıkıp, yüzlerinde bir keder maskesiyle boy göstermelerinde değil mi?
Asıl saygısızlık, oy vermeyecek kadar siyasal çizgisinden uzaklaşıp, ama sonra cenazesine koşup kavurucu soğukta timsah gözyaşı dökenlerde değil mi?