Aydın Engin

26 Mayıs 2014

Evet, 1400 yıl öncesinin çöl değerleri…

Milyonlarca kişinin bağlandığı bir semavi dini (Musevilik, Hristiyanlık ve elbette Müslümanlık) küçümsemek aklımdan geçmez; inananları incitmeyi ayıp bulurum.

Soma’daki cankırımının ilk günlerinde “21. yüzyılın vahşi kapitalizmi” başlıklı bir Tırmık yazdım. Yazının içinde geçen bir cümle bazı okurları rahatsız etti. Kimileri rahatsızlıklarını epey kaba sözcüklerle belirttiler; kimileri ise pek dostça ama rahatsızlıklarını da saklamadan…

Cevap gecikti. Önce Soma can almaya devam ediyordu, farklı bir konuya eğilmek yakışıksızdı; ardından bana musallat olan nezlemtrak grip (ya da tersi) yüzünden zorunlu mola geldi. Cevap bugüne kaldı.

Buyrun.

*    *    *

Yazıda Başbakan’ın Soma’daki o “kara ünlü” konuşmasında 1800’lü yıllardan yani iki yüzyıl öncesinden örnekler sıralayıp “Bu işin fıtratında bu var” sözlerinin saçmalığına ve sorumluluktan sıyrılma çabasına dikkat çekiliyordu. O bağlamda şöyle bir cümle kuruldu:

“…1400 yıl öncesinin çöl değerlerine sımsıkı sarılmış bir zihniyet için 19. yüzyıl elbette bir ilerlemedir.”

Bu cümleye tepki veren okurlar besbelli ki mütedeyyin ya da İslami duyarlığı yüksek okurlardı. Hepsi de “1400 yıl öncesinin değerleri” deyince sadece “İslami değerler”i anlıyor ve buna yönelgin eleştirel dili kimileri kırıcı, kimileri küfür mertebesinde bir suç olarak görüyorlardı.

Çöl deyince sanırım kimse Asya’nın Gobi ya da Taklamakan çöllerini ya da Afrika’nın Büyük Sahra’sını anlamadı. Bugün Ortadoğu dediğimiz bölge anlaşıldı.  Zaten ben de “çöl” derken o bölgeyi kastetmiştim.

Nedir o bölge?

Üç semavi dinin doğduğu topraklar.

1400 yıl önce Musevilerin, Hristiyanların, Müslümanların, putperestlerin yanyana, içiçe, bazan barışık, bazan savaşarak yaşadıkları topraklar…

Her birinin kendi değerleri vardı.

Mesela şarap. Hristiyanlar lıkır lıkır içerken, Museviler sadece kutsal günlerinde ve yüksük kadar bir kadehte bir yudumcuk. Müslümanlar ise asla…

Mesela kurban. Putperestlerde bu gelenek vardı. En kadim tek tanrılı din Musevilik böyle bir değeri benimsemedi. İsa da Hristiyanlara kurban yükümlüğü getirmedi. Muhammed ise kurbanı islami değerler arasına kattı.

Mesela domuz eti. Musevilerde ve Müslamanlarda dinsel olarak yasak ve yemek günaha yol açar. Hristiyanlarda ise böyle bir değer yok.

Bunlar her birinin kendine özgü değerleri. Her biri ötekilerin tümünden ya da bazılarından ayrışıyor; farklı değerlere sahip çıkıyor.

Ancak bir de 1400 yıl öncesinin ortak değerleri var.

Bir kaçını hatırlayalım:

Kısas. Çöl hukukunun temel ilkesi. Öldüren öldürülür; çalanın eli kesilir…

Kadın: Erkeğe mutlak itaatla yükümlüdür; mirastan pay alamaz; mahkemede tanıklığı kabul edilmez…

Köle: Hepsinde caizdir.  Alınır, satılır…

İtaat: 1400 yıl öncesinin çöl değerlerinde emire, sultana, krala, prense, yani siyasal iktidarın başına mutlak itaat esastır.  Keza imama, papaza, hahama,  putların yer aldığı tapınağın rahibine de itaat esastır. İsyan suç, hatta günah sayılır.

Daha uzatmaya, 1400 yıl öncesinin çöl değerlerini uzun uzun sıralamaya gerek var mı ?

*    *    *

Şimdi dönelim Tırmık’taki cümleye: “…1400 yıl öncesinin çöl değerlerine sımsıkı sarılmış bir zihniyet için 19. yüzyıl elbette bir ilerlemedir.”

AKP elebaşısının en yankı uyandırmış cümlesine bakalım. Erdoğan “Bu, bu işin fıtratında var” buyurdu.

Nedir fıtrat? Ağırlıklı olarak islam felsefesinde (Hristiyanlık ve Musevilikte de yer alır. Ama İslam’da çok daha vurguludur) kullanılan bir kavramdır ve insanın içine doğuşunda yerleştirilmiş özellikleri anlatır.

Peki Soma’daki önlenebilir ancak önlenmesi için hiç çaba sarfedilmemiş işçi cankırımına “Bu, bu işin fıtratında var” derken hangi çağın değerlerine dayanmış olunur? 1400 yıl önce belki böyle bir değerlendirme kabul edilebilirdi. Ama bugün maden kazaları için “madenciliğin fıtratında var bu” diyeni ruh hekimine yollamazlar mı?

Soma’daki cankırımının hemen ardından Nakşibendiliğin İsmail Ağa kolundan ve  “din alimleri” diye tanımlanan bir takım sakallı, cübbeli zevat da Soma’ya üşüştü. Somalı tanıklara göre ev ev dolaştılar ve öğütlediler:

- Bu takdir-i ilahidir. İsyan etmeyin, dua edin…

Bu cümle hangi çağın değerlerini yansıtır? 1400 yıl öncesi Ortadoğu çölünün mü, 2014 yılında insanlığın mı?

Başbakanlık danışmanı olacak adamın iki özel harekatçının etkisiz hale getirdiği protestocuya savurduğu tekme, Anayasasında “Hukuk devleti” yazan 2014 Türkiye’sinin bir değeri midir, yoksa 1400 yıl öncesinin “kısasa kısas” hukukunu benimsemiş çöl değerlerinin mi?

*    *    *

Milyonlarca kişinin bağlandığı bir semavi dini (Musevilik, Hristiyanlık ve elbette Müslümanlık) küçümsemek aklımdan geçmez; inananları incitmeyi ayıp bulurum.

Ama 1400 yıl öncesinin çöl değerlerine karşı çıkmaktan, o değerleri bugün de geçerli kılmak isteyenlere itiraz etmekten de vazgeçmem.