Korkan elbette sadece Recep Tayyip Erdoğan değil.
AKP içinde az sayıda da olsa aklı başında, en azından olup biteni serinkanlılıkla analiz etmeye çabalayanlar var. Onların korkusu “Bu adam bizi nereye sürüklüyor ve ne yapmak istiyor” sorusundan kaynaklanan bir korku.
Keza AKP içinde “Yav eğrisi doğrusuna denk geldi; öteki sistem partilerinin iyiden iyiye çürüdüğü, yolsuzlukların saklanamaz hale geldiği bir dönemde iktidara geldik. Ya bu gidiş, bu kamplaşma ve ille de Gezi direnişinden yükselen o çok güçlü itiraz çığlığı, şu iyiden iyiye yapıştığımız ve tadını aldığımız iktidarın elimizden kayıp gitmesine yol açar mı” deyip ama bunu ancak çok yakınlarına fısıltı ile söyleyip için için çok korkanlar var…
Ama Tayyip Erdoğan’ın korkusu bunlardan çok daha farklı ve çok daha koyu, çok daha derin.
Korkusu onu gülünçleştiriyor. Ardarda düzenlediği mitingler bunun en somut kanıtı. O mitinglerde yağıp gürleyen Tayyip Erdoğan ile gece karanlığında mezarlıktan geçerken korkusunu bastırmak için türkü söyleyen ödlekler arasında pek fark yok.
Tamam, akıllı bir siyasetçi olduğu söylenemez. Ama kurnaz, hinoğluhin bir siyasetçi olduğu da su götürmez. Gençliğinden beri, öğrenci derneklerinde, Erbakan’ın kapatılıp açılan partilerinde delege hesaplarının, oy toplama tekniklerin ustası oldu…
İnce hesap yaptığında birkaç ay öncesine kadar aşırı yetkili başkanlık sisteminin tepesine oturma düşleri kurarken şimdi cumhurbaşkanlığının bile mümkün olamayabileceğini görüyor.
Önümüzde iki seçim, bir referandum var.
Seçimlerde partisinin yine birinci parti çıkacağından kuşkusu yok. Ancak yerel seçimlerde, hele hele genel seçimlerde AKP oylarında epey okkalı bir düşüş hiç de uzak olasılık değil ve Tayyip Erdoğan’ı ölümüne korkutan da bu gerçek.
“Kemik oy” denen AKP oylarını yine alır. Ama CHP’nin ulusalcılığına ve muhalefet bile yapamaz hale gelmiş kilitlenmişliğine bakıp “Hiç olmazsa istikrar olsun” diyerek AKP’ye oy veren, ancak bugün “Ülkede istikrar ciddi yara aldı ve bunun sorumlusu bu Başbakan” diyenlerin sayısı Erdoğan açısından ürkütücü ölçüde arttı. Bu kesim öyle makarna, bulgur paketleri ile oyları yönlendirilecek toplumsal katmanlara karşılık gelmiyor.
81 ilin 77’sinde çocukları gaz yiyen, polis copuyla yaralanan, gaz tabancası kovanı ya da bildiğimiz beylik tabanca mermisi ile sakatlanan, hatta yaşamını kaybeden yüzbinlerce gencin anası babası, hısmı akrabası çocuklarına bu kadar vahşice saldıranın kim olduğunu biliyor ve unutmaları kolay değil. Bunun oylarına yansımaması da mümkün değil.
Dahası Gezi direnişinin gerçek kahramanları olan, AKP tepesindekilerin yıvışık ve yılışık ve ikiyüzlü bir deyim seçip “Çevreye duyarlı masum çocuklar” dediği yüzbinlerce genç kadın ve erkek bu seçimlerde artık seçmen. Nereye, neden oy vermeleri ve ille de nereye neden oy vermemeleri gerektiğini pırıl pırıl bir bilinçle kavrayacak kadar uyanık, bilgili gençlerden söz ediyorum.
Bütün bunlara bir de Amerikan Merkez Bankasının “Ucuz dolara son” kararını ekleyin. Bugün hissetmiyoruz. Ama karar büyük olasılıkla bu yılın sonunda, olmadı 2014 ortalarında kesinlikle yürürlüğe girecek. Bu yabancı yatırımcı denen uluslararası tefecileri (bankalar, fonlar) tatlı faizle Türkiye’ye yönelterek ekonomiyi “iyi götürdüğü” masalını kabul ettiren AKP’nin bundan böyle ancak çok yüklü faizlerle ekonomiyi yürütebileceği anlamına geliyor. Eh, o kadar yüksek faizi ödeyecek olan Erdoğan değil biziz. “AKP kötü ama ekonomiyi iyi götürüyor” efsanesinin yıkılması tam da önümüzdeki seçimlere denk geliyor…
Bu kadar etken bir araya gelince AKP’nin oy oranında düşme kaçınılmaz.
Bunu Alevi dedelerine maaş bağlayarak gidermek filan da mümkün değil. Barış süreci olumlu sonuçlanırsa Kürt oylarının AKP’ye değil BDP’ye gideceğini bilmek içinse dahi olmak gerekmiyor.
Oyları gerileyen bir AKP’de suçlayan parmakların uzanacağı tek kişi var: Başbakan Erdoğan.
Bu doğal. Tek adam olmanın, astığı astık, kestiği kestik bir parti başkanı olma şehvetinin bir faturası olur. Hani derler ya, kazanılan savaşta madalyayı gariban piyade erine değil generale takarlar; savaş kaybedilince de savaş divanında generali yargılarlar.
Erdoğan bunların tümünü hesaplayacak kadar deneyimli. Hesapların sonucu ise onu alabildiğine korkutuyor.
Mitinglerde sarıldığı söylem MHP tabanından ne kapabilirsem ve milliyetçi duyguları görece güçlü kesimleri ne kadar AKP’de tutabilirsem hesabından kaynaklanıyor. Pek çoğumuzun “Bu adam ne diyor. Ağzından çıkanı kulağı duyuyor mu bunun” diye hayrete hatta dehşete düşerek dinlediğimiz o korkunç miting konuşmaları Erdoğan’ın özgüveninden kaynaklanan meydan okumaya değil, en güçlü olduğunu sandığı dönemde düşüşe geçme korkusuna işaret ediyor…
* * *
AKP’nin akillerinden kabul edilen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın Gezi direnişinin ilk haftası sonunda söyledikleri belleğinizdedir: “Muhalefetin beş yılda yapamadığını biz beş günde yaptık” demişti…
Değerlendirme çok doğru. Adres yanlış. Başta CHP, bütün muhalefetin beş yılda yapamadığını beş günde başaran AKP filan değil.
Umarım “Peki kim” diye sormadınız.
“Çevreye duyarlı masum gençler”i tanımıyor musunuz ?
Eğer bugüne dek tanıma fırsatınız olmadıysa tren kaçmış değil. (Mesela) İstanbul’un parklarına bir akşam vakti uğrayın. Orada forumlarla, katılımcı demokrasinin bilişli, buluşlu, alkışlanası uygulamaları ile bir araya gelen genç kadın ve erkekler göreceksiniz. Tayyip Erdoğan’ın uykularını karabasan çevirenler de onlar…