Aydın Engin

26 Nisan 2019

Eksildik, öfkemiz taştı ve hıçkırdık...

Yazı yazmak değil tek başıma kalıp kederimi ve öfkemi tek başıma yaşamak istiyorum...

Tırmık yazacağım. Ama şu lanet gözlük fırsat vermiyor. Siliyorum, sonra bir daha siliyorum, sonra bir daha...

Tırmık  yazacağım.

Zor...

Öfkeyi dizginlemek, durmadan gözlük silmek ve yazı yazmak...

Zor...

                                                       *   *   *

Eksildik.

Altı arkadaşımız dün akşam saatlerinde Kandıra Cezaevi'nin kapısından girdiler. Gülümseyerek, dimdik durarak ve başlarının gölgesini asla önlerine düşürmeden...

En güzelini Emre (İper) yazdı: "Sağlıcakla kalın, sevgiyle kalın. Biz iyiyiz, kötüler dışarda, kendinize dikkat edin."

Biraz durun, gözlüğümü sileceğim.


                                                         *   *   *

Daha şimdiden özledim.

Haydi Musa (Kart), eski odamızdaki gibi başla:

- Kazatacım haydi sazınla yol göster de ne çizeceğimize bir karar verelim.

Ben her zamanki cevabı vereyim:

- Cızgıcı, cız lan bir şeyler de neşemizi bulalım...

Hakan (Kara) benim bilgisayar yine su koyverdi, n'apayım?

Ağzının kenarını bir gülücük yerleştirip vereceğin cevabı  biliyorum:

- Aç kapa abi. Düzelir.

Hayret, yine düzeldi.

Güray (Öz) sana "Okur temsilcisi" ya da "ombudsman" yerine sırf seni kızdırmak için yine  "Siyasi komiser" derdim ama bugün özel bir gün, bugünlük boş geçiyorum. Zaten altı "Kandıra sakini" içinde en eski tanıdığım sensin, hukukumuz da kıdemli yani...

Emre (İper) sana "Aybaşı geldi. Maaşlar için açığımız ne kadar" diye sorsam adım gibi eminim "Açık yok abi, çünkü hiç para yok" diye yüreğimi hoplatacaksın, sonra da "Yaparız bir şeyler abi" deyip gülümseyeceksin.

Mıstık (Mustafa Kemal Güngör) sana yine "Mıstık tanıdığım en yakışıklı avukat sensin" diyeyim; sen yine en çelebi gülüşünle "Abartma abi" de bana...

Önder (Çelik) sırf sataşmak için beni "CEO" ilan ettin ya, haydi yine çık odandan, gel masamın yanına, "Hey CEO, bir çay söyle lan" de... Yine gülüşelim.

                                                                *   *   *

"Keder bize yakışmaz matrak bir yazı yazayım hep birlikte gülelim" dedim ama, olmuyor. Hıçkırıkla mizah birlikte olamıyor.

Cumhuriyet davasında birlikte hüküm giydiğimiz altı arkadaşımızı dün akşamüstü Kandıra F Tipi Cezaevine yolladık.

Eksildik.

Açıkça ya da üstü örtük ihbarlarla, Cumhuriyet vakfını ele geçirmek için aşşağılık yalanları ardarda sıralayıp, savcının tanığı olmak gibi bir onursuzluğu üstlenenlere; "Vakıfla ilgili idari dava başka, ceza davası başka" martavalları ile okur kandırmaya kalkışan düzenbazlara; Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasını değiştirmek diye bir suç icat eden soruşturma savcısına, bu utanç verici düşünceyi benimseyip savunan duruşma savcısına; kimimize beş yıldan az, kimimize beş yıldan çok hapis cezası kesen ağır ceza yargıçlarına söyleyecek  sözümüz var. Ama öfkemizin taştığı şu gün değil.

                                                                    *   *   *

Bu yazı burada bitsin.

Yazı yazmak değil tek başıma kalıp kederimi ve öfkemi tek başıma yaşamak istiyorum...