Aydın Engin

08 Ağustos 2012

Dua mı Etsem Acaba?

Hem milletvekili, hem profesör, hem terör uzmanı, hem Başbakan danışmanı olan bir zatın söylediklerini okuyorum...

 

Zor durumdayım.

Sıcak boğucu. Sırtımdan ter dereleri akıyor.

Oysa hamam suyuna dönmüş de olsa denize bir dalıp çıkmak vardı...

Olmadı bahçede yakın arkadaşım hırsız saksağanla oynaşmak; o da olmadı çınar gölgesine sığınmak vardı...

Gel gör ki hem kağıt, hem internetteki sayfalarından tüm gazeteleri inceden inceye okumak zorunluğu gibi berbat bir meslek seçmişim...

Kendimi kıstırılmış, yakın gelecek için çıkış yolu olmayan bir labirentte hissediyorum.

Ne yapacağımı bilemiyorum.

Kabul edileceğini, derdime derman olacağını bilsem dua bile edebilirim.

Çocukluğumda anlayabileceğim bir Türkçe ile okutulan din derslerinde “Bismillahirrahmanirrahim”in “Esirgeyen, bağışlayan Allahın adıyla başlarım” demek olduğunu öğretmişlerdi.

Bağışlanma değil ama esirgenmeye sahiden ihtiyacım var...

Tamam biliyorum, günahkârım.

Ama "Ülkenin olağanüstü gündemi sadece çatışma alanı ile ilgili değildir. Bu çatışma İstanbul'da kalemle devam ediyor, İstanbul'da kitapla devam ediyor. Geçimli'de atılan havan mermisiyle burada, Ankara'da yazılan yazıların bir farkı yoktur" diyen, böyle düşünebilen, kültürel düzeyi, entellektüel birikimi, demokrasi anlayışı bu cümlelerde tabak gibi açığa çıkan birinin İçişleri Bakanı olduğu bir ülkede yaşamak zorunda bırakılacak kadar da büyük günahlar işlemiş olamam.

Bitmedi...

Kürt sorunu üstüne kendisinden farklı düşünen gazetecileri hedefleyip '”Kimin medyası diye ben soruyorum bu soruyu. Hani terör örgütünün yayın organları var bunu biliyoruz, ama bir de onlarla ilişkisi olmadığını söylediği halde bilerek veya bilmeyerek maalesef onların tezgâhına veya onların ocağına odun taşıyanlar var” diye kendince bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra . “Bunları nereye kadar kabulleneceğiz? İsmen mi bunları ifşa edeceğiz” diye sorup aba altından sopa gösteren bir Başbakanın yönettiği ülkenin yurttaşı olmak için ne gibi günahlar işlediğimi düşünüyorum ve işlediğim, işleyebileceğim bütün günahları alt alta koyup topluyorum; ı-ıh cezası bu kadar vahim ve ağır olamaz...

Hem milletvekili, hem profesör, hem terör uzmanı, hem Başbakan danışmanı olan bir zatın söylediklerini okuyorum. (Okumadıysanız boşverin Tırmık’ı ve o zatın söylediklerini okuyun. Tıklayın...)

''...Orduda, poliste, istihbaratta çürük yumurtaları ayıklama başlamış durumda. Kafamız net olursa 1-2 seneye kadar terör biter".

Haydi buyrun bakalım. Meğer Güneydoğu’da akan kanlar bir kaç üniformalı çürük yumurta yüzündenmiş. Ben de Kürtlerin “eşit haklı yurttaş” olma taleplerine devletin askercil yöntemlerle cevap vermesindan o bölgede kan dereleri akıyor sanıyordum.

Hem terör uzmanı (ne demekse artık), hem profesör, hem milletvekili, hem Başbakan danışmanı zatın kafasının nasıl işlediğine gelince. Buyrun okuyun. Şu sözler de ondan:  "Irak savaşında 1 Mart tezkeresine evet demeliydik, yanlış yaptık, masanın kenarına oturamadık. O zaman ABD karşıtı bir propaganda yapıldı, dindarlar da demokratlar da bu propagandaya yenildi. ABD bizi istemese bile orada olmalıydık”.

Görüyorsunuz birinci sınıf bezirgan kafası...

Peki ama ben hangi günahları işlemiş olabilirim ki böyle birinin hem profesör, hem milletvekili, hem başbakan danışmanı olduğu bir ülkede yaşamak zorunda kalıyorum...

*    *    *

Daha sayfalar dolusu örnekler sıralayıp çaresizliğimi, boğuntumu sergileyebilirim. Ama gerek yok. Derdim anlaşılmıştır....

Bu durumda dua etsem bir işe yarar mı diye düşünmeye başladım.

Lütfen “Senin gibi bir zındığın duası kabul olmaz” diye itiraz etmeyin.

Görüyorsunuz, bu zatlardan kurtulmak için yakın erimde bir çıkış yolu, bir umut kapısı yok.  Yani işimiz Allaha kalmış gibi.

O yüzden dua edeyim en iyisi.

Belki tutar...