Aydın Engin

04 Ekim 2019

Demokratların takvimi

Kapıya dayanmış ve "bir gece ansızın" karşılaşacağımız bir savaş tehlikesi var ve takvimimizde sanki o işaretlenmemiş...

"Demokratlar"ın dedim, devrimcilerin, solcuların, aktivistlerin, barışçıların, enternasyonalistlerin, yurtseverlerin deyip gibi daraltmadım. "Demokratların takvimi" dedim...

Takvim yoğun.

Ama tuhaf...

Durun durun!.. "Tuhaf" hafif oldu; eksik, kusurlu...

* * *

Takvime gün sırası gözetmeden, rastgele bakalım.

Sırrı Süreyya Önder için Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi.

Sevinelim. "Yav sevinmek ne? Zaten niye tutuklandı, niye hüküm kesildi de hapse kondu" diye öfkelenmek var, biliyorum. Ama onu yarın yapalım.

Bugün sevinelim...

* * *

Takvime göre 8 Ekim önemli bir gün. Hem Osman Kavala ve arkadaşlarının hem de Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın duruşmaları var.

Osman Kavala için tahliye kararı çıksa, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak için Yargıtay'ın münasip gördüğü cezayı alt sınırdan verseler de onlar da tahliye edilseler.

Nasıl da seviniriz...

Biliyorum, şimdi tutup "Osman Kavala için tahliye de neymiş? Asıl niye tutukladıklarının ve bu kadar ay içerde tuttuklarının hesabı verseler" demek gerek.

Biliyorum. Ama tahliye çıkarsa yine de sevinelim. Hesap sormaya ertesi gün başlarız.

Keza Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak için "Asıl görüşleriyle taban tabana zıt olsak bile; yaptıklarından nefret ediyor olsak bile, biri yazdı, öteki televizyonda iki üç cemle kurdu diye ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası kepazeliğine vurgu yapmalıyız" diyenler kadar "Onları asla affetmem" diyen ve devrimcilik ile intikamcılığı birbirine karıştıranlar da var. Eğer 8-9 Ekim duruşmalarının sonunda tahliye çıkarsa onlar da dahil sevinelim. Sonra nasıl olsa isteyen yine "Ama onlar da..." diye başlayan malûm cümleleri kurabilir...

* * *

AKP tepelerinde "Yüzde 50+1 yerine yüzde 40+1 yetsin" diyenler türedi. Reis de "Olmaz öyle saçma şey" demedi; "istemem yan cebime koy". Bunun anlamı AKP de, Reisi de yüzde 40'lık bir oy desteğini üst sınır olarak kabul ettiler.

"Eee, bu seçim sonucu böyle çıkarsa demokratik olarak çekilip gidecekler safsatasına inanıp sevinmek siyasal bir aymazlıktır. Öyle günlere şimdiden hazırlanmak gerek" diyenler var. Sayıları epey çok ve yerden göğe haklılar.

Ama bugün sevinelim. "Öylesi günler"e yarından itibaren hazırlanalım...

* * *

Takvim üstüne bu kadarı yetsin. Say say tükenmeyecek çünkü.

Ancaaaaaak...

Ancak takvimde bir boşluk var.

Artık siyasal körler bile görüyor, AKP iktidarı Suriye'yi, egemen bir ülkeyi kendilerinin bile inanmadığı, inansalar dahi somut kanıtlara, verilere dayandıramadıkları gerekçelerle işgale hazırlanıyor.

Suriye'nin kuzeyindeki Kürtleri ülkenin güneyine sürüp, yani 2019 yılı dünyasında zorunlu tehcir suçu işleyip, onlardan boşalan yaklaşık 440 kilometrelik büyük bir bölgeye sünni Arapları yerleştirmek hesabı açıkça savaş demektir...

Esad rejiminin utanç verici ve ürkütücü bir muhaberat devleti, hak ve hukuk tanımaz bir polis devleti kurmuşluğu bir gerçek. Ama bu o ülkeyi işgal etmek için bir gerekçe olamaz. Böyle gerekçeler olsa olsa orman kanunlarına dönüş; "gücü yeten yeten" ilkelliğine kapılıp gitmek demektir.

Dahası ve en önemlisi: Savaş demektir savaş!..

Gel gör ki Türkiye demokratlarının takviminde bu tehlike üstüne yeri göğü inletecek bir çıkış, güçlü bir itiraz gözlenmiyor.

Çok uzak değil, 2002 yılı boyunca, "Irak'ta savaşa hayır" diye haykırarak alanlarda, salonlarda ayağa kalkan Türkiye demokratları, barışçıları, devrimcileri, yurtseverleri işgale engel olamadılar ama bu ülkeyi o evrensel suçun ortağı yapmamayı başardılar...

Bugün Suriye'de savaşa hayır demek yerine bu ürkütücü suskunluğun, cılız itirazların ötesine geçmeyen tutumların bir açıklaması olsa gerek.,

Kapıya dayanmış ve "bir gece ansızın" karşılaşacağımız bir savaş tehlikesi var ve takvimimizde sanki o işaretlenmemiş...

Bütün demokratlara şu takvimi bir kez daha gözden geçirmeyi ve boşluğu, bu çok yakıcı boşluğu derhal doldurmayı öneriyorum.

Susmak, seyirci kalmak aslında suça ortak olmak değil midir ?