Aydın Engin

29 Ekim 2010

Değişim, Açılım ve AKP (II)

Toplumun derinliklerinden gelen değişim sadece ekonominin tepelerine yeni oyuncular eklenmesinden...

(Dip değil) Üst not: Eğer bir köşe yazısında “Dün kaldığımız yerden devam edelim” notu görürseniz, bu “Dünkünü okumadıysanız önce ona bir göz atın” demektir. Benden söylemesi... 

'Değişim, Açılım ve AKP (I)'
*    *    *
Toplumun derinliklerinden gelen değişim sadece  ekonominin tepelerine yeni oyuncular eklenmesinden ibaret değil elbet.
Kimi bölgelerde ekonomik, kimi bölgelerde siyasal nedenlere dayanan, 1990’larda başlayıp ve yeni yeni hız kesen dev bir göç dalgası da ülkedeki hemen hemen bütün dengeleri altüst etti ve yaşadığımız değişime ebelik eden başat etkenlerden biri oldu. 
Bir örnek: Bu gün Türkiye nüfusunun beşte biri İstanbul’da yaşıyor. İstanbul, Ankara, Bursa, Adana, İzmir, Mersin nüfus patlaması yaşarken, Kars, Giresun, Yozgat, Sivas, Tokat, Erzurum, Erzincan gibi kentler neredeyse boşaldı. Bir örnek daha: Bugün İstanbul’da Sivas’tan çok Sivaslı yaşıyor. Bu büyük ölçüde ekonomik kaynaklı göç.
Bir de Kürt göçü var. PKK sorununu askeri yöntemlerle çözebileceğini sanan kör politikaların hunharca yaktığı, yıktığı, zorbaca boşalttırdığı, meraya çıkmayı yasakladığı köylerden milyonlar büyük kentlere göçtü. Bir örnek: Bugün en büyük Kürt kenti Diyarbakır değil, İstanbul.
Bütün nüfus dengelerini yepyeni boyutlara taşıyan bu göç dalgasının Türkiye’yi artık eskisi gibi yaşanamaz, eskisi gibi yönetilemez hale getireceğini sosyoloji birinci sınıf öğrencileri bile kolayca bilir.
Nitekim öyle oldu. Göç sadece sudan ucuz işgücü getirmedi; beraberinde kendi kültürünü, yaşam alışkanlıklarını getirdi. Beraberinde konut, iş, okul, sağlık, su elektrik ihtiyaçlarını da dayattı.
Toplumun derinliklerinden gelen değişim basıncının bir önemli kaynağı da bu yüzden bu dev boyutlu göç oldu.    
Kürtleri askerde gören ve sonra da bir daha görmeyen; Doğu Anadolu insanını kapıcı olarak tanıyan ve kapıcıyla ilişkisi kadar yakınlık kuran cumhuriyet seçkinleri artık Kürtlerle, Doğu Anadolu köylüleri ile hemşehri ve hatta komşu oldular ve bunu bir türlü sindiremiyorlar; o yüzden de pek tedirginler.
Ama çareleri yok. Dipten gelen dalga değişimi zorluyor, zorlayacak ve Türkiye ekonomisi ile, siyaset anlayışı ile, geleneksel iktidar yapıları ile, yaşam tarzı ve alışkanlıkları ile, dinsel tercih ve yönelimleri ile bir büyük değişimi yaşıyor ve yaşayacak.
*    *    *
Dahası: Kültür ya da yaşam beklentilerinde de büyük bir değişim yaşanıyor...
Cumhuriyetin 87. yılında artık elektriksiz, yolsuz köy kalmadı diye öğünmek kolay. Ama bunların yolaçacağı değişikliklerden kaçınmak niye? 
İletişimde yaşanan inanılmaz gelişmeler en ücra mezranın toprak damlı evine, varoşlarda  köyündeki kadar ilkel koşullarda yaşayanların gecekondusuna bile televizyon aygıtını götürdü ve oralarda insanlar dünyayı seyrediyorlar. Başkalarının nasıl yaşadığını, neler tükettiğini, nelere sahip olduğunu, nasıl giyindiğini, ne yiyip ne içtiğini görüyorlar. Defalarca görüyorlar. Bunları görenlerin bunları talep etmelerini beklememek mümkün mü? 
Seçimlerde düne kadar oyunu  köyün önde gelenlerinin önerisi, baskısı ile kullananlar her gece ülkeyi yönetenlerin ne dediğini, neyi nasıl dediğini, ne söz verdiğini, verdiği sözleri ne kadar tuttuğunu ekranlardan dolaysız öğreniyorlar. Düne kadar önünde kasket çıkarıp ceket iliklediklerinin bankaları nasıl soyup soğana çevirdiklerini; en güvenilir kurumların nasıl toplumun diğer kesimlerinden farksız, en az onlar kadar kirli ya da en çok onlar kadar temiz olduğuna tanık oluyorlar. 
Bu insanların hâlâ eskiden olduğu gibi davranmalarını, devlete tapmalarını, devlete itiraz etmeyi akıllarından bile geçirmemelerini, hak arama bilincinin ilk basamaklarına da olsa tırmanmayacaklarını ancak  avanaklar umabilir.
*    *    *
Böylesine derin değişimi ve onun yol açacağı toplumsal davranış ve talepleri siyasal iktidarlar ne önleyebilir, ne yaratabilir. Olsa olsa hızlandırabilir ya da yavaşlatabilirler. Ama durduramazlar. O yüzden olup biten ne AKP’nin suçudur ne de marifeti. 
Bu büyük değişim basıncı ve dalgasına bakıp “İyi” ya da “kötü” demek saçma. Hüner onun gerçekliğini vakitlice kavramak ve yönetebilmekte.
AKP iktidarı belki vakitlice kavradı ve bunun ödülünü açık ara birinci parti olarak alıyor. Ama yönetebilmeye gelince fena halde ve sık sık sınıfta kalıyor. 
Örnekler mi?
Çok.
Ama o da pazartesiye kalsın.