Madem başlıkta “Daldan dala” dedim, bir o konudan ötekine, bir kentten diğerine sıçarayacağız, gelin önce bir Konya’ya uzanalım.
Konya’ya gidiyoruz, çünkü Türkiye’nin birincil ve en acil sorunu olduğunda artık “milli hisleri en güçlü Türkler”in de mutabık kaldığı
Kürt sorunu”nun
çözüm formülü orada iyice belirginleşti.
Tabii
AKP’ye ait ve AKP’ye yaraşır bir çözümden söz ediyorum:
AKP Kürt sorununu
Kürtsüz çözmeye karar verdi.
Evet evet, Kürtsüz çözüm!
Önce Diyarbakır’da, sonra Kürdistan’ın hemen tümünde Kürt siyasal hareketinde aktif hemen hemen bütün unsurlar KCK sanığı olarak tutuklandı; demirparmaklık ardına atıldı ve daha epey süre orada kalacak gibiler.
Ardından sıra büyük kentlere, özellikle Dünyada en çok Kürt yaşayan kente, İstanbul’a geldi. Üstelik burada salt Kürt siyasal hareketinin aktivistleri değil destekçileri, dostları (Merhaba Büşra, merhaba Ragıp, merhaba Ayşe), gazetecileri de tutuklanma girdabının içine çekildiler, çekiliyorlar. Bu gidişle ve bu hızla ortalıkta siyasal bağlamda aktif Kürt kalmayacak.
Ama bununla da yetinilmiyor. Konya’da da altı ay kadar önce KCK’dan gözaltına alınıp biri tutuklu, öteki 15’i tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Kürt öğrenciler üniversiteden atıldı. Dördü artık hiç bir üniversiteye giremeyecek, geri kalanları ise altı, ay, bir yıl gibi sürelerle okuldan uzaklaştırıldılar. Ama “Kürtsüz Kürt Sorunu çözümü”ne egemen zihniyetin pek parlak örneği, üniversitenin
Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü’nden geldi. Oradaki zatlardan gelen açıklama –inanmayacaksınız ama- aynen şöyle: “
YÖK Disiplin yönetmeliğinde adli soruşturma disiplin soruşturmasını geciktirmez deniyor. Ağır cezada davalar uzun sürüyor. Öğrenci dava bitene kadar mezun olur. Mezun olduktan sonra ne cezası verilecek?”
Öyle ya Kürt öğrenci mezun olup paçayı kurtardıktan, yani kuş yuvadan kaçtıktan, yani Kürt cezasız kaldıktan sonra Kürt sorunu çözülür mü ?
* * *
Haberi okumuşsunuzdur. 2011 yılında Türkiye’nin nüfusu 1.000.000 (Yazıyla: Bir milyon) arttı. Haberi kimi gazeteler öğünerek, kimileri yorumsuz, kimileri “eyvah” tonunda yayınladı.
Televizyonların geceyarısına sarkmış tartışma programlarında ha bire “Şu anda bizi izlemekte olan 74 milyon” diyen ekran cengâverleri bundan böyle “Bizi izlemekte olan 75 milyon...” demeye başlayacaklar.
Zamanında her evli çifte üç çocuk talimatı veren Başbakan Erdoğan da bir kerre daha kitlelerden destek aldığı inancıyla “Maşallah maşallah” diyerek mutluluğunu belirtti.
Benim de aklıma eski bir bektaşi fıkrası geldi:
Baba erenler dere kıyısına çökmüş, ıslak topraktan insan biçimi heykelcikler yaparak oyalanıyormuş. Softa görmüş, tepesine dikilip kükremiş:
- Bre nabekâr, demiş, insan sureti yapmak Allah’a mahsustur. Sen ne yapmaktasın böyle? Günah değil mi yaptığın?
Baba erkenler boynunu büküp gülümsemiş:
- Niye günah olsun ki demiş, rızkını vermedikten sonra yap yap sal ortaya...
* * *
Konya’dan başladık Ankara’da bitirelim.
CHP içindeki birbirine neredeyse taban tabana zıt grupların, kliklerin, cephelerin tümüne mavi boncuk dağıtıp, nabza göre şerbet vererek liderliğini sürdürmeye çalışan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Eryaman İrtibat Bürosunun açılış töreninde yine inciler saçtı. İncilerden birinde ise aklım karıştı. Şöyle dedi:
“Bu nasıl bir özgürlük anlayışı? Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Gazeteciler yazmaktan korkuyor. Hapisteki gazeteci sayısında Çin’den sonra ikinci sıradayız...... Valiler ise tek parti iktidarı valisi durumunda......... Yeniden bir
ulusal kurtuluş hareketi başlatmak zorundayız...”
Valla alıntıladığım son cümleye kadarını ben de söyleyebilirim. O söylediğine göre altına imzamı atarım. Alkış da tutarım.
Ancaaak son cümlede duralarım.
CHP’nin çelebi lideri “Yeniden bir demokrasi mücadelesi başlatmalıyız” dese anlayacağım ve sevineceğim. “Özgürlük mücadelesi” dese yine öyle. “Hukuk devleti vermek... Hukukun üstünlüğünü sağlamak...” filan dese yine öyle...
Ama “Ulusal kurtuluş hareketi” diyor. Bunu diyen, internette kimliğini saklama kolaylığına sığınıp desteksiz atan, kullandığı terimlerin, kavramların içeriğini bilmediği halde sallayan bir “klavye yiğidi” değil, ana muhalefet partisinin lideri... “Ulusal kurtuluş savaşı”, “Ulusal kurtuluş hareketi” kavramlarının anlamını ve hangi koşullarda kullanılacağını bilmek zorunda.
Yoksa ben farkında değilim de Türkiye bir yabancı güç tarafından işgal filan mı edildi?
* * *
Not: Tırmık’ın altındaki “Yorum yaz” kutusuna, yazının son cümlesinden yola çıkıp “Evet AKP’nin işgali altında” filan gibi bir yorum döşenecek okurlara öneri: Acele etmeyin,
daha zeki bir yorum yazmaya çalışın. Deneyin belki becerirsiniz...