Aydın Engin

24 Eylül 2009

Büyücü çırağı

Büyücü, çırağına epey hüner öğretmiş. Salak çırak artık her şeyi öğrendiğine kanaat getirmiş ve kendi başına büyücülüğe soyunmuş.

Hikâyeyi çoğunuz bilirsiniz. Aslında Ortaçağ'dan kalma bir Orta Avrupa öyküsüdür. Ülkeden ülkeye değişen “versiyonları” vardır.
Büyücü, çırağına epey hüner öğretmiş. Salak çırak artık her şeyi öğrendiğine kanaat getirmiş ve kendi başına büyücülüğe soyunmuş. Suları çağırmayı öğrenmişmiş. Çağırmış. Sular gelmiş ama çırak onları durdurmayı bilememiş. Boğulmak üzereyken ustası gelmiş, sihirli sözcüğü söyleyip suları durdurmuş; çırağı ölümden kurtarmış ve falan filan...
Şimdi siz ister “falan filan”ı kendi bildiğinizce tamamlayın, ister sizin bildiğiniz versiyonunu hatırlamaya çalışın.
Ben size bir başka anı dilimini aktaracağım.
Yıllar önce, meslek gereği sık sık gittiğim Güneydoğu gezilerinden birindeydim. Korucu sisteminin omurgasını oluşturan aşiretlerlerden en önemlisinin, “Jirki”lerin bölgesindeydim. Gariban bir köy korucusuyla sohbet kaynattım. Kırık Türkçesiyle tatlı tatlı anlattı.
- Allah ağamızdan razı olsun beyim. Bizi korucu yazmıştır. Pek eyi etmiştir. Allahıma bin şükürler olsun, ağamız her ay bulgurumuzu, nohudumuzu, çayımızı, şekerimizi vermektedir. Yağımızı da vermektedir ve Allah seni inandırsın verdiği yağ halis yağdır. Siz şehir uşşagının yediği o margaran mıdır (margarin demek istiyor) vita mıdır nedir değildir, halis yağdır. Ayrıca geçen ay pirinç bile vermiştir. Bayram harçlığını da ihmal etmemiştir...
Adam mutluydu. Silahı vardı. Yiyeceğini bedavadan alıyordu. Bayram harçlığı olarak eline harbi para bile geçmişti.
Devlet o adam ve o adam gibi binlercesi için her ay asgari ücret  (ki oralarda iyi ücrettir) tutarında parayı tıkır tıkır aşiret reisine yahut korucubaşı denen adamlarına ödüyordu ve ödüyor.
Benim sohbet ettiğim korucu Kürt sahiden zavallı, yoksul ve... ve evet “temiz” bir adamdı.
Ama bütün korucular öyle değildi ve çoğu “temiz” değildi.
Bir örnek yeter: Mardin’in Bilge köyünde çoğu akrabası olan 44 yurttaşımızı yok eden grubun tümü korucuydu; köy yakınındaki petrol boru hattından kaçak petrol çekerek hırsızlık yapıyorlardı ve 44 yurttaşımızı katlettikleri silahlar da devletin onlara PKK ile mücadele etsinler diye verdiği silahlardı...
* * *
Şu anda 23 bini gönüllü olmak üzere toplam 82 bin köy korucusu var. Yani devlet her ay 59 bin kişi için (korucu için) maaş ödüyor; silah veriyor, bozulan silahları (bozuldu denip satılan silahlar da dahil) yeniliyor, yakılan mermilerin (Bilge köyünde olduğu gibi PKK’ye karşı değil başka lanetli işler için yakılan mermiler de dahil) yerine yeni mermi veriyor.
Koruculuk sisteminin uygulanmaya başlandığı 26 Mart 1985 tarihinden bugüne kadar 5 binin üzerinde korucu hakkında terör suçları, mala karşı işlenen suçlar, şahsa karşı suçlar, kaçakçılık gibi suçlara karıştıkları gerekçesiyle işlem yapıldı. Jitem’in yedek gücü olarak karıştıkları çok daha korkunç suçlar bu sayıya dahil değil.
* * *
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 14 Nisan 2009'da Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı “Yıllık Değerlendirme Konuşması”nda köy koruculuğu sistemini şöyle savunmuştu:

”Geçici ve Gönüllü Köy Korucularının devlet yanında bu mücadelede yer alması, sorunun etnik bir çatışma olmadığının ve Bölücü Terör Örgütünün bölge halkının desteğini sağlayamadığının da çok önemli bir göstergesidir.”
Tabii konuşmayı izleyen meslektaşlarımızdan hiçbiri kalkıp “Şu maaşları kesseniz acaba devletin yanında mücadeleye devam ederler miydi” diye sormadı.
Genelkurmay Başkanı 5 bini ağır suçlara bulaşmış, görevlerini kendi çıkarlarını korumak olarak kavramış korucuları savunadursun Kürt açılımında ürkek ve becereksiz ve zikzaklı adımlar atmaya çalışan bir başka devlet kurumu, hükümet, koruculuk sistemini tasfiye etmek için plan hazırladı. Şu anda önlerindeki soruların en zoru şöyle:
- Korucuları silahsızlandırabilir miyiz? Silahları toplamaya kalkarsak neler olur ya da olabilir.
Dikkat ediniz korucuların maaşlarını kesmekten söz eden yok. Onlara iş yaratılacak. Hazırlanan raporda aynen şöyle deniyor: “...yine maaşlı olarak bölgede başka işlerde istihdam edileceklerdir.”
(Biliyorsunuz Güneydoğu'da iş çok, istihdam edecek adam yok!!!)
Zor soru şu: Silahları nasıl geri alınacak?

Bu soruya şu ana kadar inandırıcı ve yürek serinletici bir cevap bulunabilmiş değil...
* * *
Benden bu kadar...
Ben bunları anlatırken herhalde siz de yazının başındaki büyücü çırağı hikâyesinin farklı versiyonları üstünde kafa patlatmış, epey de cevap bulmuşsunuzdur?