Galiba Rio de Janeiro’dan yolladığım “gezi notları”nda da söylemiş, “Benden bugün ciddi yazı beklemeyin” demiştim...
Aslında “Benden bu gezi notlarında ciddi yazı beklemeyin” demeliymişim... Becerebilirsem dönüşte düşüne taşına ciddi yazı (Ne demekse artık!) döktürürüm...
“Gezi notu” dediğin yol boyunca çalakalem yazılan; çoğu kez aradaki saat farkı yüzünden saata karşı yarışarak bitirilen; internet bağlantısına çok para ödememek için düşük cümleleri düzeltmeye bile vakit ayırmadan yollanan; ama “yerinden” yazıldığı için hesapsız kitapsız, samimi yazılardır...
Bu da onlardan biri işte...
Örneğin bu satırlar ortalık günlük güneşlikken; otel odasında tropikal sıcaktan korunmak için pencereyi bile açmadan ama yine de zırıl zırıl terleyerek yazılıyor ve oysa memlekette geceyarısını çoktan geçmiş, sizler mışıl mışıl uyuyorsunuz...
* * *
Bu yazı vakitlice bitirelebilirse ve güneş biraz indiği için serin değilse bile sokakta dolaşılabilecek kıvama gelince “damsızlar”a gideceğim.
Damsızlar, 13 milyonluk (dünkü yazıda 9 milyon demiştim; yanlışmış) Buenos Aires’e ülkenin kırsal kesimlerinden iş ve ekmek bulmak için akıp gelen; yetmedi yoksul Paraguay, Peru, Uruguay ve Bolivya’dan kopup gelen 4 milyonluk bir kitle için kullanılıyor. Sahiden damsızlar. Çok azı uçsuz bucaksız Buenos Aires parklarında ağaç diplerinde, park kanapelerinde uyuyorlar. Çok, ama çok büyük çoğunluğu ise otoyolların altını, tren ve yol köprülerinin altını kendilerine “dam” yapmış, tenekeden, kartondan, suntadan ve çok koyu bir sefalatten oluşmuş kulübelerinde çomluk çocuk yaşıyorlar. Su, elektrik, tuvalet onlar için erişilmesi zor birer lüks.
Tamam Türkiye’de de yoksulluk var. Tamam Türkiye’de de Kürt köy ve kırlarından kopup gelmiş ve “varoş” deyip geçtiğimiz semtlerde yoksulluk içinde yaşayan geniş kitleler var. Ama buradakilerin yoksulluğu ile yarışamazlar. İstanbul’un, Mersin’in, Bursa’nın, İzmir’in varoşları Buenos Aires “damsızları” için neredeyse üç, bilemedin çift yıldızlı otel değerinde...
Yoksulluk bu kadar derin ve bu kadar umutsuz ve bu kadar yaygınsa fuhuş, gasp, yankesicilik, hırsızlık, kapkaç sektörü de o kadar canlı olur.
14 yıl önce bu kente geldiğimde Arjantin Dışişleri görevlisi biraz da kasılarak “Buenos Aires bu kıtanın en güvenli kentidir” demişti. Şimdi ise bütün turistik broşürlerde “Çantanıza dikkat edin. Üstünüzde pasaport, fazla para, değerli eşya sakın taşımayın. Gece ıssız kent sokaklarında, hele hele Boca semtinde asla dolaşmayın” uyarıları ile dolu. Otel yöneticileri size güvenilir taksilerle, sizi nereye götürecekleri pek de belli olmayan taksileri nasıl ayıracağınıza ilişkin “brifing” veriyorlar...
Buenos Aires’in örgütlü, örgütsüz sosyalistleri, insan hakları savunucuları bu dev boyutlu “görev alanı”nda çalışmaktan yorgun...
Arjantin’in kadın Devlet Başkanı kendini “peronist” olarak tanımlıyor. 20. yüzyılın 40’lı ve 50’li yıllarında belki anlaşılabilir olan “Peronizm”, 21. yüzyılda ekonomiyi serbest piyasa tanrısına terketmiş, devletin görevlerini ise damsızlar ile varsılları birbirlerine değmeden yaşatma hedefine indirgemiş.
Bunu bir ölçüde başarmış da. Otelin penceresinden bakınca bile görebiliyorsunuz:
Demiryolunun “bu tarafı” İstanbul’un Nişantaşı'nı gölgede bırakacak mağazalar, oteller, binalarla süslü. Demiryolunun “öteki tarafı”nda ise gözalabildiğine “damsızlar”...
* * *
Keyifli, matrak gözlemlerle dolu bir gezi notu yazmaya oturdum ve yazı aldı başını gitti, kendi bildiğini okuyup, kendi yolunu kendi çizdi ve ortaya şu iç karartan yazı çıktı...
İyisi mi siz bu yazıyı okuyadurun ben sokağa çıkayım; Latin Amerika’nın bu gerçek metropolünün ve çok güzel kentinin girdisini çıktısını, köşesini meydanını, parkını bir dolanayım...