Aydın Engin

20 Nisan 2010

Bir Yazının ve Yazanın Kısa Öyküsü

Sabahtan karar verdim. Artık Meclis’e inen Anayasa değişikliği üstüne bir Tırmık yazacaktım (zaten yazıyorum da...)

Sabahtan karar verdim. Artık Meclis’e inen Anayasa değişikliği üstüne bir Tırmık yazacaktım (zaten yazıyorum da...).
Ama meslek refleksine dönüşmüş ”sağlamcılık” ağır bastı. Yazıyı akşam saatlerine erteledim.
TBMM Genel Kurulu toplanıyordu ve nasıl olsa akşama doğru ilk maddeler görüşülmeye başlar ve gelişmenin “rengi” iyi kötü belli olur; ilk gizli oylama sonucunda AKP’nin 336’sının fire verip vermeyeceği, muhalefet saflarından değişikliği destekleyen oylar gelip gelmeyeceği anlaşılırdı ve ben de sağlam bir Tırmık döktürürdüm...
Gel gör ki evdeki hesap Meclis’e uymadı. Muhalefetin içtüzük olanaklarını kullanarak uyguladığı engellemeler yüzünden bir türlü Anayasa değişikliği görüşmelerine geçilemedi.
Bu satırlar yazılırken saat 20.48 ve Meclis oturumlarını canlı aktaran TRT-3’ün ekranında 88. oturumun yakında başlayacağı duyurusu yarım saattir bana bakıyor ve başlayan bir oturum yok...
Oysa yazının T24’e yollanma saati de geldi de geçiyor bile ve TBMM’de görüşmelerin 10 dakika sonra mı, 10 saat  sonra mı yeniden başlayacağını, başlasa bile Anayasa değişikliğinin hemen ele alınıp alınmayacağını  kestirmek mümkün değil....
Ne yaparsınız?
Mesela Anayasa değişikliği üstüne yazmaktan cayar, bir başka konu bulur, bir yazı çırpıştırırsınız.
Buna niyetlendim ama sonra vazgeçtim. Bir yazı serüveni yaşamaya karar verdim. Ustalarım bu yaptığımı görseler gözdöndürür, dudak büker “Cık cık cık” diye söylenirlerdi.
Olsun. Göze alıyorum.
Göze alıyorum çünkü birkaç gün önceki 'Tırmık'lardan birinde “yorumyaz”an biri  ağzımın payını fena halde vermişti. TÜSİAD’da olup bitenler üstüne yazılan bir Tırmık’a yorum yazmış ve aynen şöyle demişti:
“Saptama doğru. Bunun için yazar çizer olmaya gerek yok. Hangi eksende gelişeceği saptamasına yer vermemek ehliyetsizlik. İşte yazar çizer sınıfına dahil olmak burada başlar...”
Adam apaçık “Sen yazar filan değilsin hemşerim” diyor. “Ehliyetsiz” olduğumu saptıyor ve yazar (ve çizer) olabilmem için nereden başlamam gerektiğini harbiden belirtiyordu.
Aldı mı beni bir teessür (Bu Türçe'ye aykırı cümle bile yazar olamayacağımın kanıtı)...
Ben TÜSİAD’da neler olduğunu yazabiliyorum da hangi eksende gelişeceğini öldür allah bilemiyorum. N’apayım, bilgimin, yetimin, yeteneğimin sınırları buraya kadar...
İyi de T24 beni “yazar” saydığı için maaş ödüyor.
O yüzden işimi kaybetmemek için yaradana sığınıyor ve Anayasa değişikliği itiş kakışının “hangi eksende gelişeceğini” yazıyorum. Bir bildiğim mi var? Yooo... Ama yazar dediğin bilmediğini ve bilenemeyecek olanı da yazar ki sahiden “yazar” olsun. Yani ha falcı, ha gazete yazarı...
Buyrun.
*    *    *
Meclis’te itiş kakış ne kadar sürerse sürsün sonunda Anayasa değişikliği taslağı görüşülecek, tartışılacak, bağrılacak, çağrılacak ama sonunda oylanacak.
CHP, 30 maddeye yakın değişiklik taslağının siyasi partilerin kapatılmasına, HSYK’nın ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesine ilişkin konuları kapsayan yaklaşık 10-11 maddesine red oyu verecek. AKP fire vermez, hele muhalefetten de birkaç oy kaparsa 330’u aşan bir oyla bu maddelere kabul oyu verecek ve iş Cumhurbaşkanı'nın referandum kararına kalacak.
Geri kalan maddelere, daha önce onları kabul edeceğini açıkladığı için ve sözünün eri olmak zorunda olduğundan CHP de “evet” oyu verecek ve böylece 367 barajı rahat rahat aşılacak.
Sonunda üç başlığı ieçeren 10-11 madde referanduma gidecek, geri kalan maddeler ise kesinleşecek...
Bu tartışmaya da nokta konacak ve özü değişmedikçe “halka düşman devlete dost” darbe anayasası birkaç yama daha yiyecek...
*    *    *
Nasıl buldunuz “gelişecek olan ekseni” ?..
Valla, dediğim çıkarsa ortalıkta “Artık ben de yazar oldum” diye kostak kostak dolanacağım...
Yok çıkmazsa...
O zaman da “Henüz olamadım ama büyüyünce olacağım” deyip çıkacağım işin içinden...