25 Ocak 2012
Bir ekonomi cahilinden...
Hukuk fakültesinde biraz da adet yerini bulsun diye konmuşa benzeyen...
Yani benden...
Hukuk fakültesinde biraz da adet yerini bulsun diye konmuşa benzeyen “İktisat” dersi vardı. Öğrenciler pek ciddiye almaz, hocalar fazla ince eleyip sık dokumazdı. Ama –nedense- benim en sevdiğim iki dersten biriydi (Öteki: Hukuk Başlangıcı). O derste iktisadın temel kuralları, temel yasaları öğretilirdi ve ötesine de pek geçilmezdi.
Örneğin enflasyon için uzun anlatımlar yerine “Fiyatların şişmesi” denirdi ve bu şişmenin aslında yapay olduğu; malın değerine bağlı olmadığı anlaşılır, en azından sezilirdi. (Biliyorum şimdi şu son cümleyi alıp didikleyecek bir “ekonomi allemesi” çıkacak “Onu öyle demezler” makamında firaklı bir ekenomi marşı okuyacak ama elimden bir şey gelmez. )
O derslerde öğrendiğim ve hiç unutmadığım bir analiz vardı: Bir ülke ürettiğinden çok tüketiyorsa, ücretinden daha fazla harcayan bir işçinin, maaşından fazlasını harcayan memurun başına ne gelirse o ülkenin de başına o gelir!..
Bu kadar. Yalın ve herkesçe anlaşılır bir analiz...
Son günlerde övünme yarışına çıkmış bizim ekonomi komutanlarının, onları övmekte onları da sollamış ekonomi medyasının yazdıklarına bakınca üniversite yıllarımdan kalma o yalın analizi hatırlıyorum ve cahilliğimden dolayı pek eksikleniyorum.
Besbelli ki benim üstünkörü öğretilmiş, basit, yalın tanımlardan ibaret iktisat bilgim, yani bilgisizliğim, ülke ekonomisinin şaha kalkmışlığını anlamıyor. Merkez Bankası Başkanının “Yakında Türk lirası Amerikan dolarını fena halde dövecek” yollu meydan okuyuşu yüreğimi serinletmiyor. AKP’nin “bilgili prensi” Ali Babacan’ın rakamlarla, istatistiklerle, aktardığı “ekonomik durumumuz” analizlerinde hep birşeylerin eksik olduğunu düşünüyorum.
Elbette kör kalkınmacı değilim. “Kalkınmak lazım. Çevrenin, insanın canına okusa bile kalkınmaya hız vermek lazım” nutuklarına karnım tok. Ama bir ülkede ekmek üretimi en az nüfus artışı kadar artmazsa birilerinin aç kalacağını bilmek için de ekonomi bilgini olmak gerekmiyor.
Peki, Türkiye’de üretim (Ekmek, süt, demir, bakır, et, buğday, pabuç, çorap, şeker, tencere, tava, gemi, kayık, balık... Sayın sayabildiğinizce) her yıl hiç olmazsa nüfus artışı kadar artıyor mu? Hatta yoksulluğun ağır ağır da olsa azalması, varsıllarla yoksullar arasındaki uçurumun biraz (çok az) da olsa küçülmesi için nüfus artışından da çok artıyor mu?
Tamam AVM üstüne AVM açılıyor. Tamam bu kadarını kimlerin alabileceğini bilemediğim kadar fiyakalı konutlar, “rezidans”lar yapılıyor. Tamam gazetelerdeki başarı öykülerinde ağırlık mal pazarlamasında (Buna ticaret deniyor) yeni açılımlar ve atılımlar yapanlar ağır basıyor.
İyi de tekstil, konut ve otomotiv sanayii dışında yeni açılan ya da üretim kapasitesi artan fabrikalarla ilgili herhangi bir haberi en son ne zaman okudunuz?
Öyleyse eeeee?
Eee’si, “Piyasalar coştu... İMKB rekora koşuyor... Kriz aşıldı.. Büyüyoruz...AKP’nin ekonomik mücizesi...” müjdeleri beni etkilemiyor. Çünkü...
Çünkü “Ürettiğinden daha fazlasını harcayan” bir kişinin ya da ülkenin başının belaya gireceğinden kuşkum yok.
* * *
Şimdi, ekonomiden sahiden iyi anlayan ve bunu, bencileyin cahillerin de anlayabileceği gibi anlatan bir yiğit çıksın ve bana bu yazdıklarımda yanıldığımı söylesin ve neden yanıldığımı anlatsın.
Zulamda bir şişe iyi konyak var. Onu armağan etmezsem namerdim...