Aydın Engin

22 Temmuz 2014

Bir 'ayıb'ı düzeltiyorum…

İsrail’de komünist olmak ve bunu açıklamak, ramazanda Erzurumda açık alanda sigara içmekten çok çok daha tehlikelidir

Gazze’deki vahşet üstüne yazdığım dünkü Tırmık’ı okuyanların hepsi farketti mi bilmiyorum; orada bir cümle vardı, yazanın yüzünü kızartacak kadar vahim bir ayıptı. Cümleyi aynen aktarıyorum

…Tarihin en büyük acılarını yaşamış mazlum bir halk, Filistin Araplarına en büyük acıları yaşatan zalim bir halka dönüştü...

Yazdım, yolladım, yayınlandı. Eh, yeniden okuyacak halim yok ya, yeni bir  yazı için bilgisayarın başına çöktüm ve o sırada e-posta kutusuna bir mail düştü. Başımın püsküllü belalarından, T24’de yazılarını okuduğunuz Raffi Hermonn'dan geliyordu…

İlgili bölümünü aktarıyorum:

“…Koca bir halk top yekun, külliyen zalim bir halka dönüşemez, asla!

Bu ifade, antisemitik ve ırkçı hareketlerde bulunanların ekmeğine yağ sürer...

İsrail Komünist Partisi'nin deklarasyonunu gördün...

Dünya'nın dört bir yanındaki, İsrail Devleti ile hemfikir olmayı bırak, onu kıyasıya eleştiren Yahudilerin beyanlarını gördün....

Yıllar Önce Bir Başka İsrael harekatını ve yayımladıkları kitabı gördün....

Aman ha....

Lütfen düzelt ağabey…”

Tamam Raffi.

Haklısın. Hem de yerden göğe…

 

*    *    *

 

Önce yalın bir cümle: Bir halk tümüyle zalim olamaz. Dahası faşist filan olamaz. Aptal olamaz. Akıllı da olamaz. Zeki de, iyi de, kötü de olamaz. Bir halkın içinde iyiler ve kötüler, akıllılar ve akılsızlar, zekiler ve aptallar. faşistler ve demokratlar, çalışkanlar ve tembeller, dürüstler ve sahtekârlar olur…

Dün yaptığım gibi anlamsız genellemeler yanlıştır, hatta ayıptır.

*    *    *

Geçmişte İsrail Komünist Partisi üyeleriyle tanıştım. Biri Ödemiş’ten çocukluk arkadaşım ve aşkım, iri kara gözlü Rachel idi. Onların anlattıklarını, onların günlük yaşam deneyimlerini dinleyince, Türkiye’de Komünist olmanın (ki o yıllarda TKP yasaklıydı ve yeraltındaydı) ne kadar kolay (evet kolay) olduğunu gördüm.

İsrail’de komünist olmak ve bunu açıklamak, ramazanda Erzurumda açık alanda sigara içmekten çok çok daha tehlikelidir. Bedelini bazen canınızla ödersiniz.

İsrail Komünist Partisi Gazze’deki zulme öylesine net ve öylesine sert cümlelerle karşı çıktı ki okudularsa eğer Arap devletlerinin elebaşıları kendi sade suya tirit açıklamalarından utanmışlardır.

*    *    *

1997 Kasım’ında Cumhuriyet için Bağdat’taydım. Ürdün karayolu mayınlandı ve ülkenin tek çıkış yolu iptal oldu. Cumhuriyet’in kıt kaynaklarıyla cebime koyduğu 1600 dolarla Bağdat’ta bir hafta kalmayı planlamıştım ve 28. gün doldu. Harun El Reşit otelinin ücretini ödersem Ürdün’e gitmek için kiralamak zorunda kalacağım otomobilin parası kalmıyordu. Mucize oldu. Önce mayınlı yol açıldı, ardından Saddam’ın Enformasyon Bakanı “Sizler bizim misafirimizsiniz. Otel ücreti ödemeyeceksiniz” müjdesini verdi. 

CNN, AFP (Fransız Haber Ajansı), DPA (Alman Haber Ajansı), BBC gibi medya kurumlarından gelen meslektaşlar pek sevinmediler, zaten dert etmemişlerdi. Ama Finlandiya televizyonundan bir kadın meslektaş, bir Bulgaristan gazetesinden gelen bir delikanlı ve ben bayram ettik. Çünkü sınırlı bütçelerimizi çoktaaan aşmıştık.

Ötekileri bilmem, ama ben cebimde kalan 950 dolarlık servetimle (!) kendimi zengin bir turist gibi hissettim ve Amman havaalanından doğrudan Türkiye’ye dönmek yerine 30 dolar fark ödeyip biletimi Telaviv-İstanbul’a çevirttim.

Ölü Deniz boyunca bir otomobil yolculuğunun ardından Şeria ırmağını General Allenby köprüsünden  geçip Israil kapısına dayandım. Uzun süren bir sorgudan sonra Israil’e girdim. Girdiğim yer çöldü ve Filistin’li Arapların köylerinden, kasabalarından geçen uzunca bir yolculuktan sonra önce Kudüs’e, ardından başkent Telaviv’e ulaştım. Orada kendimi Türkiye’den göçmüş Yahudilerin kollarına terkettim. İnternet bağlantılı lüks ve benim için aşırı ucuzlatılmış bir otele yerleştim. Ve dokuz gün  boyunca Israil’de fink attım.

Görüp gözlediklerim bu yazıya sığmaz.

Kuzguncuklu berber’in oğlu, boğaz çocuğu, Türkçeyi benden iyi konuşan, laf uzayınca “Bunu s.ktiret Engin, bak ne diyeceğim” diye cümleler kuran Davit Aslan’la tanıştım.

Onun sayesinde Kuzey Afrika’dan vaadedilmiş topraklara göç etmiş; yoksul ve hünersiz; çöpçü, garson, taksi şoförü gibi düşük ücretli, pis işlerde çalışan yoksul Yahudi’leri tanıdım.

Onun sayesinde Orta ve Doğu Avrupa’dan “anavatan”a göç etmiş; su, elektrik tesisatçısı, iyieğitimli sanayi işçisi, otobüs şoförü gibi işler tutmuş emekçi Yahudilerle tanıştım.

Onun sayesinde Türkiye’den göçmüş ticaret yaparak ayakta kalmaya çabalayan hemşerim Yahudilerle tanıştım.

Onun beni yalnız bıraktığı bir Cumartesi günü Kudüs’te yanlışlıkla Hasidiler’in (=kökten dinci Yahudiler) semtine düştüm ve kutsal günde yürüdüğüm için taşlandım. Hasidiler "Vaadedilmiş topraklar" üstünde Yahudi olmayan tek bir kişiye bile yaşam hakkı tanımıyorlar.

Kudüs –Tel Aviv otobüsünde Almanca da konuşan, kendinden uzun tüfeğini sürükleyen, gamzeli ve çok güzel bir Yahudi kızıyla koltuk arkadaşlığı yaptım ve o bana “Barışı özlüyorum. Araplarla bize bu topraklarda o kadar çok yer var ki” dedi. Gamzelerini daha da çukurlaştırıp gülümsedi, “Barış gelince evleneceğim” dedi.

Sanırım o hâlâ bekar bir kadın  askerdir. Çünkü barış hâlâ gelmedi.

*    *    *

Sözün özü: Komünistinden sıradan emekçisine ve o gülünce gamzeleri daha da çukurlaşan Yahudi kızına kadar bir çok Yahudi tanıdım.

Onlar Netanyahu’da en zalim temsilcisini bulan İsrail militarizminin siyasal ve askeri temsilcileri ile aynı zalim ve faşizan kanadının yandaşı da  değil, destekçisi de.  Kimileri harbiden muhalifleri.

Oysa öpülmedik bir kulağının arkası kalmış gazeteci Aydın Engin dün bir cümle kurdu ve bütün İsrail halkını zalim ilan etti.

Bu ayıp ona yetsin ve okuyucu onu affetsin…