Aydın Engin

11 Temmuz 2013

Başbakan’ın sığınağı: Sandık

Başbakanın “sandık”tan ne anladığı Gezi direnişine karşı düzenlettiği ve AKP’li kalabalıkların “Burda alkış isterim” tonlamasıyla biten bütün cümlelere alkışla cevap verip Başbakanlarını mutlu kıldıkları mitinglerde iyiden iyiye ete kemiğe büründü

Biliyorum, bu gecikmiş bir yazı. Birkaç kez yazmaya koyuldum; beceremedim; çöpe attım.

Çünkü zor yazı. Bıçak sırtı bir yazı. Meramını iyi anlatamazsan kendini sandıktan umudunu kesmiş, askere göz kırpan ulusalcı takımının safında bulabilirsin ya da halkı küçümseyen bir seçkinlilik (=elitizm) sapmasına kapılmış sanılabilirsin.

Kıdemli okur, T24’te, hatta yıllar öncesinde kalmış Cumhuriyet’teki Tırmık’larda atanmışların (üniformalı, üniformasız bürokratların)  seçilmişlerin memuru olduğunu, kendilerinde bir iktidar gücü vehmetme hakkına, yetkisine asla ve asla sahip olamayacakları çok vurgulandığını hatırlayacaktır. Sandıktan her zaman “iyi” çıkmayabileceği, üstelik “iyi”nin kişiden kişiye değiştiği, kendi “iyi”si çıkmadığı için kimsenin  sandığı küçümseme, hele reddetme hakkı olamayacağı defalarca, hatta kimi okurlara göre bıktırmacasına yinelendi. Sık sık, “Demokrasi rejimlerin en iyisi değil, en az kötü olanıdır” diyen bilge-söz hatırlatıldı.

Yani ey okur, yazıdan milliyetçi, darbeci, sandığı reddeden, demokrasi karşıtı, seçkinci sonuçlar çıkarmayın e mi?

*    *    *

Hatırlayın. Gezi direnişinin ilk günlerinde, olup biteni daha sakin ve daha doğru analiz edebildiği belli olan Cumhurbaşkanı Gül, arasıra AKP’nin bilge adamı rolü üstlenmeyi pek seven Bülent Arınç, “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” anlamında cümleler kurdular.

Başbakan Erdoğan Kuzey Afrika gezisindeydi. Taa oralardan kükredi:

- Hayır demokrasi sandıktır!

Başbakan’ın sandık tapıncı bununla da kalmadı. Mısır’daki askeri darbeyi lanetlerken bir hikmet daha savurdu:

- Sandık demokrasinin namusudur.

Başbakan'ın “sandık”tan ne anladığı Gezi direnişine karşı düzenlettiği  ve AKP’li kalabalıkların “Burda alkış isterim” tonlamasıyla biten bütün cümlelere alkışla cevap verip Başbakan'larını mutlu kıldıkları mitinglerde iyiden iyiye ete kemiğe büründü. Başbakan'a göre hayatlarında hiçbir zaman “TOMA” suyu ile ıslanmamış bu kuru kalabalıklar, sadece onlar “milletin iradesi”ni temsil ediyor ve dile getiriyorlar. 

Başbakan'a göre oyların yüzde 50’sini, parlamentodaki iskemlelerin yüzde 60’ını alan bir parti ne yaparsa, neye karar verirse, hangi siyasal yörüngeyi izlerse o artık “milletin iradesi”dir. Karşı çıkanlar ise çapulcudur, çoğunluğa kendi değerlerini dayatan azınlıktır, "uluslararası komploların araçları ya da aracılarıdır, falan filan…

Başbakan’ın büyük olasılıkla bilinç altında zaten var olan bu sığ, yalınkat ve çağın çok gerisinde kalmış demokrasi kavrayışı (ya da kavrayamayışı) Gezi direnişi sırasında iyiden iyiye su yüzüne çıktı.

Bütün konuşmalarında benzeri az görülmüş bir öfke ve kin ile muhaliflerine hakaret etti ve…

Ve yüzde 50’ye sığındı.

Hem yüzde 50 edebiyatına hem o dinsel referanslara duyarlı, milliyetçi histeriye kapılmaya pek yatkın ve bilinçleri devlet tapıncı ile yoğrulmuş, şiddeti reddetmeyen (“Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim”) yüzde 50’nin kendisine…

Abartmadan saptayabiliriz: Başbakan Salı günlerindeki “Sen kötüsün, ben iyiyim… Hayır kötü olan sensin, iyi olan da ben” maskaralığından ibaret olmayan sahici bir muhalefetle karşılaştı ve panikledi.

Sandığa sığındı. Demokrasiyi sandıktan ibaret bir oyun ilan etti. Yurttaşa dört yılda bir sandık başına gitmekten öte herhangi bir hak tanımayan bir demokrasi tanımını önümüze sürdü ve bunu benimsememizi buyurdu.

Benimsenmedi. O da  sandığa sığınmaya ağırlık verdi.

Neden?

Soruyu soruyla cevaplayayım:

- Peki başka nereye sığınacaktı?

AKP kadrolarına ve destekçilerine bakın. 

Sivil toplumu etkili ve saygın kılan entelektüel birikimi güçlü, bırakınız uluslararası  alanda, ulusal düzeyde dahi nam salmış, sözü dinlenir ve AKP’nin siyasi çizgisini benimsemiş kaç kişi sayabilirsiniz?

Sanatın hemen bütün dallarında ulusalarası - peki o kadar büyütmeyelim - ulusal düzeyde değeri, hüneri, kalitesi kabul görmüş ve AKP’nin siyasal çizgisini benimsemiş kaç sanatçı sayarsınız. Romancı, hikayeci, şair, besteci., icracı, ressam, heykeltraş, sinemacı, sanat eleştirmeni ve AkP’den yana saf tutmuş birkaç kişi sayın dense kaç kişi sayılabilir?

Düşünsel bağlamda çağını iyi anlayan, doğru çözümleyen ve kitlelere ışık olabilecek bir düşünür söyleyin bana ve o AKP’den yana siyasal bir tercihte bulunmuş olsun.

Bunları niye ardarda sıraladım.

Basit: Demokrasiyi sandıktan ibaret değilse, ki değil, ancak yukarıda sıraladığım nitelikteki kadın ve erkeklerle zenginleşir, derinleşir, anlam kazanır.

*    *    *

Bu yazdıklarımdan mütedeyyin ya da muhafazakâr kesimde iyi şair, iyi sanatçı, önemli düşünür, entelektüel olarak nitelenmeye sahiden lâyık kimse yok anlamı çıkmasın.  Öyleleri elbette var ve ben kimilerini tanımaktan mutluyum

Ama onlar da icraatı inşaat ve ticaret, ufku yine inşaat ve ticaret ile sımırlı, kafiyeli satırlar sıralamayı şiir sanan AKP tepelerinin yanında saf tutmayacak kadar seçkin ve zengin tercihleri olan kişiler.

E bu durumda Başbakan sandığa sığınmasın da ne yapsın ?

Yüzde 50’ye sarılıp, yüzde 50’yi demokrasi, demokrasiyi de sadece yüzde 50 saymasın da ne yapsın?

Başbakanın son dönemde popülizme (Siyasal terminolojide popülizm halkçılık değil, halk dalkavukluğudur) böylesine hız vermesine bu Tırmık’ta tartışmaya çalıştığım gerçek de etki etmiş olabilir gibi geliyor bana.

Ne dersiniz ?