Tekel işçileri ayakta... Ankara’da biber gazı da yeseler, bozkır ayazında soyunup havuza da atlasalar AKP mollalarından “Nedir sizin derdiniz” gibi bir soru bile duymuyoruz... Bu yazı yazılırken Tekel işçileri Ankara’da direnişe “Direne direne kazanacağız” diye haykırarak devam ediyorlar. Tek Gıda İş Sendikası Başkanı Mustafa Türkel’le birlikte çok sayıda Tekel işçisi gözaltına alındı ve polis biber gazı ile basınçlı su sıkmaya devam ediyor. Yani soruna Gümnrük ve Tekel Bakanlığı değil, İçişleri Bakanlığı çözüm(!) bulmaya çabalıyor.
Eh siyasal islamcı referanslarla iktidara gelip, bu referansları sık sık kullanmayı ihmal etmeyip ancak çaktırmadan din değiştirip “Serbest piyasa Tanrısı”na ibadet etmeye başladıklarına ilişkin kuşkuyu aşan belirtiler olan bir hükümetten de beklenen bu olsa gerek...
“E ne yapalım. Devletin sigara, pipo tütünü, rakı,şarap üretmesi saçmalıktı. Özelleştirildi. Tekel işçileri bunu kavramalıdırlar” demek kolay.
Gençliğinde bir Tekel fabrikasında işçiliğe başlamış, orta yaşa gelmiş ve fakat emekliliğine epey zaman olan bir Tekel işçisi, “Özelleştirildi kardeşim, başının çaresine bak” hoyratlığı ile kapının önüne konduğunda, onun hayatta kalma, çocuklarının okul, sağlık ve beslenme giderlerini karşılama, evinin ihtiyacı olan ekmeği, yağı, gazı, tuzu alabilme şansı var mıdır? Bana orta yaşlı bir işçiyi işe alıp aç kalmasını önleyecek bir “rakı – şarap – sigara” kapitalisti gösterebilir misiniz?
Bitmedi.
Tekel işçileri Ankara bozkırının ayazında basınçlı su altında titrerken, İstanbul Büyük Şehir Belediye İtfaiyesi çalışanları da iki gün önce Fatih Anıt Park’ta toplanıp Saraçhane başındaki Büyükşehir binasına yürümek istediler. Yürüyüşe geçen işçileri, Belediye Başkanı Topbaş değil, biber gazı ve basınçlı su ile donatılmış çevik kuvvet birlikleri karşıladı.
Yangına basınçlı su sıkan itfaiyecilere polis basınçlı su sıktı ve dağıttı...
Son cümle medyanın olaya bakışını da belirledi. “İtfaiyeciler ne istiyor, neden direniyorlar” sorusu gölgede kaldı; çünkü sıkıcı ayrıntılar içeriyordu. Oysa “Su sıkanlara su sıkıldı” haberi hem fiyakalı başlıklar çıkarmaya elverişliydi, hem de medya tarafından gitgide daha yoğun olarak “magazin mamaları”yla beslenmeye alışan okurların seyircilerin daha çok ilgisini çekerdi.
İtfaiyecilerin direnişe geçmelerine yol açan “hadise” pek yalın: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi İstanbul’un itfaiye hizmetlerini sessiz sedasız taşeronlaştırdı!..
İnanması güç ama, bu böyle. Bugün İstanbul itfaiyesinde yangın söndürmekle görevli emekçilerin kimisi işçi, kimisi memur, kimisi sözleşmeli personel, kimisi de “taşeron işçisi”. Tek ortak noktaları yangında itfaiyeci üniforması giymeleri. Onun ötesinde ücretleri farklı, iş güvenceleri farklı (kimilerinin yok), emeklilik koşulları farklı...Üstelik bu yeni değil. 2005’den beri uygulanıyor ve her yıl itfaiye bütçesinden “taşeron payı” artıyor.
Durun daha bitmedi.
Bugüne kadar İstanbul Belediyesi'nin itfaiye hizmetleri ihalesini yine belediyeye ait bir şirket olan BİMTAŞ kazanmıştı. 2010 ihalesinde sürpriz (niye sürpriz ?) bir gelişme oldu. İhaleyi Lapis-Makro konsorsiyumu kazandı.
“Konsorsiyum” lafına aldanmayın. Bu aslında karmançorman bir şirketler, o şirketlere ortak başka şirketler, başka şirketlere ortak başka şirketler ağı. Ama alttaki ve üstteki şirketlerin tümünün esas patronları hiç değişmiyor: Zekeriya Kahraman ve İsmail Karahan...
Evet,. Evet, doğru hatırladınız, Deniz Feneri davasından, dosyasından, kepazeliğinden bildiğiniz zatlardan söz ediyoruz...
İstanbul’un itfaiyesi bu iki işbilir ve mütedeyyin patronun şirketine emanet...
* * *
Şirket dediğin kâr etmek için kurulur. Peki itfaiye hizmetlerinden nasıl kâr edilebilir?
Dahası: Belediye itfaiye hizmetlerini niye taşeron şirketlere ihale eder? Zarar ettiği için olsa gerek.
İyi de Belediyeler kâr amaçlı kurumlar mıdır, halka hizmet amaçlı kuruluşlar mı?
Hayır, eğer kamu kurumlarının kâr gözeterek faaliyet göstermeleri kitaba uygunsa, bence Adalet Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı da bir an önce bu yola gitmeliler. Böylece mahkemeler, okullar, hapishaneler taşeron şirketlere emanet edilir; savcılar, yargıçlar, öğretmenler “taşaron emekçisi” olurlar ve bakanlıklar da kâr” ederler...
Böylece yüce Serbest Piyasa Tanrısı kendisine inananları daha bu dünyada iken ödüllendirir, cennet hayatı yaşatır...
Amin...