Aydın Engin

04 Nisan 2009

Bahar patladı, bahar!..

Dağ kekik kokuyor, zeytinler çiçek açmaya hazırlanıyor. Ben tüydüm...

Başbakan “Tamam kriz teğet geçti dedim ama sürtünme etkisini de unutmayın” dedi.
Teğet, bir doğrunun bir çembere bir noktadan değmesidir. (Ortaokul Geometri kitabı sayfa bilmem kaç). Yine aynı kitaptan “...Bir noktanın eni, boyu, yüksekliği sıfıra eşittir...” Eh bu hesapça tek bir noktaya değen bir doğrunun sürtünme etkisi de sıfıra eşit olsa gerek.
Haaa, ber de Türkiye’de işsiz kalanların yeniden iş bulma umudu da sıfıra eşit olsa gerek.
Bunun üstüne bir Tırmık yazmalı mı ?
Ağrı’da seçim sonucuna itiraz eden DTP’lilerle polis arasında itiş kakış tırmandıkça tırmanıyor.
Bunun üstüne bir Tırmık yazmalı mı ?
Ergenekon Davası duruşmasında nihayet sırası gelen Kemal Kerinçsiz, “Madem suç askerlerle elele işlendi diyorsunuz, öyleyse askeri mahkemede yargılanmamız lazım” dedi.
Ben askeri mahkemelerde yargılanma konusunda uzman sayılırım. 1980’i izleyen günlerde sivil mahkemelerdeki bütün davalarımı sıkıyönetimin askeri mahkemeleri üstlendiler ve beni toplam 184 yıl 7 aya mahkum ettiler. Kerinçsiz’e öğüt versem, “Uyan Kerinçsiz efendi. Başına gelecekleri bilmiyorsun. En iyisi sen bu sevdadan vazgeç” desem mi ?
Bu konuda bir Tırmık yazmalı mı ?
Ufffff, hepsinden vazgeçtim.
* * *
Ben tüydüm. Üç, belki dört ve inşaallah beş günlüğüne İznik, Bandırma, Erdek üstünden Marmara Adası'na tüydüm.
Çünkü...
Çünkü bahar patladı, bahar!..
Bu yıl biraz geç geldi. Ama geldi işte. Dağ koyaklarındaki son karlar da eriyor. Sakarya'nın böyle bozbulanık akışı bundan. İznik'e varmadan, Osmaneli'ne giden yolun yamacında pulluk, aylardır doyasıya yağmur suyu emmiş toprağı altüst ediyor. Pulluğun altında tersyüz edilmiş, bereket fışkıran kapkara topraktan buğu yükseliyor. Pulluğun ardında iki leylek. Güvenli, hiç acele etmeksizin adım adım yürüyüp solucan topluyorlar.
Tarla faresi nihayet günışığına çıktı. Minnacık önayaklarını burnunun ucunda bitiştirip güneşin ışıttığı ve ısıttığı dünyayı seyrediyor. Leyleklerden biri ona bir gaga attı. Gaganın ucunda bir tutam çamurlu toprak. Tarla faresi çoktan yeraltına tüydü. Yuvasına açılan minik tünellerden birinde gagası çamurlu leyleğin şaşkınlığına kıkır kıkır gülerek koşuyor.
Kaplumbağa, kirpi, köstebek, yılan gerine gerine kış uykusundan uyanıyorlar. İznik gölünün üstü boydan boya bahar pusu. Sazların bittiği yerde bir göl balıkçısı kırmızı sandalını kalafata çekmiş. Delidere'nin göle kavuştuğu ağızda yayın ve sazan sürüleri bir derenin kar kadar soğuk sularına, bir gölün hafif sodalı ılık sularına gidip geliyorlar.
Bahar patladı, bahar!..
***
Bahar patladı, bahar!..
Marmara Adası'nın balıkçı tekneleri günlerdir ilk kez ağız tadıyla denize açıldılar.
Kış sonunda doğmuş köpek eniklerinin gözleri çoktan açıldıydı. Şimdi gözleri bir sokak köpeği olarak da açıldı. Annelerinin memesi ile tekerlekli arabasında istavrit, kraça, izmarit satan balıkçı arasında mekik dokuyorlar.
Bir sokak itinin bütün hünerlerini elde ettiler artık. Ve bir "ada iti" olarak balığın kılçığını damağına saplatmadan yemeyi öğrendiler. Bir de balıkçı motorları iskeleye yanaştığında suratlarına "öksüz köpek" maskesi takmayı pek iyi biliyorlar. En umursamaz balıkçı bile dayanamıyor, ağa takılmış balıklardan birini kendisine dikilmiş bu iri kara gözlere fırlatıveriyor.
Yamaçlardan, bahçelerin taş duvarlarından mor salkımlar akmaya hazırlanıyor. Zeytinler çiçek açmaya hazırlanıyor. Adanın yamaçları sarı, ak papatyayla örtülü. Gelincikler kırmızı gelinlikleriyle papatyalar arasında salınıyorlar. Erik, kiraz, vişne, zerdali, şekerpare, kayısı, elma çiçeğe durdu duracak. Hanımeli baygın baygın kokmak için uyanan dallarını güneşe uzatmaya çoktan başladı.
Denizin üstünde bir buğu bulutu. Adada ve karada doğa çiçeğe, yeşile, yaprağa kesti.
Dağ kekik kokuyor...
Bahar patladı, bahar!..
Ben tüydüm...