Aydın Engin

11 Aralık 2013

AKP’nin örgütlü güç ürküntüsü

Bu yazı dizisi epey uzadı. Bu yazıyla en azından şimdilik noktalayacağım.

Bu yazı dizisi epey uzadı. Bu yazıyla en azından şimdilik noktalayacağım.

Başından beri AKP-Cemaat kapışmasının nedenlerini tartışmaya çalıştım. Yazdıklarımın çoğu, çok kişinin zaten bildiği, olup biteni izleyip bulup çıkardıkları idi ve özü  “Devletin dizginlerini paylaşma” idi.

Ortada resmi bir koalisyon yok. Yani taraflardan birinin, tartıştığımız bağlamda Tayyip Erdoğan’ın, Cemaat’a dönüp “Devleti yönetmekle ilgili olarak aramızdaki ortaklığa son veriyorum” demesi mümkün değil. Biri bir siyasi parti, öteki dinsel vurgusu çok çok ağır basan, belki de ondan ibaret bir cemaat.

Bugüne dek parti siyasi iktidarı elinde tutuyor ve Cemaat tarafından destekleniyordu. Son kapışma sırasında bunun nasıl yürüdüğü de karşılıklı suçlamalar sırasında kendi ağızlarından açıklık kazandı. (“Kaç vali, kaç milletvekili, kaç bakan, kaç yargıç, kaç savcı, kaç polis şefi”  ya da “Ne istediniz de vermedik – Ne istedik de verdiniz” atışmalarını hatırlayın).

Bu resmi olmayan iktidar koalisyonunu bozma yönündeki ilk adım AKP tepelerinden geldi ve Başbakan bizzat açığa vurdu.

Sözünü ettiğim “ilk adım” dershaneler üstünden yürüdü. Kapışma sertleştikçe dallandı, budaklandı.

Sanırım okurları bıktırmacasına vurguladım:

AKP-Cemaat kavgası dershane sorununu aşan bir derinlikte. Ancak Cemaat açısından dershanelerin önemi asla gözardı edilmemeli. Bugüne dek  sesini yükseltmeyen Cemaat sözcülerinin dershaneler sözkonusu olunca yaygarayı koparmalarının nedeni de bu.

Dünkü Tırmık’ta Cemaat’ın yurtdışındaki okullarıyla ilgili gözlemlerimi aktardım. Ancak o okullar cemaatın öğrencilerle ilgili büyük programının sadece bir parçası ve en büyük ve en önemli parçası değil.

Yurtiçinde Cemaat’ın denetiminde, yürütümünde çok geniş bir “eğitim ağı” var. Işık evleri, etüt merkezleri, dershaneler, ilköğretim okulları, ortaöğretim okulları ve üniversite…

Bu sistemde dershaneleri ve öteki eğitim kurumlarını sadece parlak beyinleri seçip Cemaat’a kazandırmaya yarayan “avlaklar” olarak kavramak yanlış. Görüp gözleyebildiğim kadarıyla Cemaat’ın bu kurumlara “avlak” gözüyle baktığı da yok. Cemaat kuşkusuz parlak, gayretli,  Cemaat’a gönülden bağlı olanları yurtdışında “Türk – İslam misyoneri”, yurtiçinde ise o çok yaygın eğitim ağının öğretmenleri, denetçileri, yöneticileri, organizatörleri olarak görevlendiriyor.

Bu muazzam bir örgütlenme. Sosyalistlerin kıskanacağı, inanç değil bilinç temelli olsa örnek bile alabilecekleri bir örgütlenme.

*    *    *

Yurtiçi ve yurtdışındaki bu “eğitim kurumları”nın finansmanında şaşılası bir yaratıcılık uygulanıyor.

Bildiğim bir örnek vereyim: Başkent Kampala’daki ilkokulun bütün giderlerini –meselâ-  Rize’deki Cemaat mensupları; anaokulunun bütün giderlerini –meselâ-Almanya, Mannheim’deki Cemaat mensupları, lisenin bütün giderlerini –yine meselâ-İskenderun’daki Cemaat mensupları karşılıyor. Yatakhanesi, yemekhanesi, öğretmenlerin maaşları, lisedeki abartısız mükemmel diye tanımlanabilecek fizik ve kimya laboratuarları, hemen her öğrenciye verilen dizüstü bilgisayarları düşünürsek Cemaat kaynaklarından sağlanan mali katkının çapı daha iyi kavranır.

(Parantez açıyorum:

“Bütünbunlar göz boyama. Esas parasal kaynak ABD’dir” diyenler var. Benim bir bilgim de, gözlemim de yok. Kanıtlayamayacağım, sadece tahmin ve çıkarımlara dayanan iddiaları söylemenin, yazmanın ise  benim mesleğimde yeri yok. Biri kalkar “Kanıtla” der ve kanıtlayamazsan meslektaşlara kepaze olursun, okurlar da “Üfürüyor” derler ve haklı olurlar.

Parantezi kapatıyorum).

*    *    *

Sanırım anlaşılmıştır. Büyük, çok büyük ve işleyen bir örgütlenmeden söz ediyorum.

Tayyip Erdoğan miting alanlarına Cemaatın toplayamayacağı kadar kalabalıklar yığabilir. AKP her iki seçmenden birinin oyunu alabilir ve demokrasi tarihimizin iktidarda en uzun süreli kalan partisi olabilir. Seçim dönemlerinde kapı kapı dolaşan parti aktivistlerine sahip olabilir.

Ancak yine de AKP, Cemaat’ın büyük çoğunluğu gönüllük temelinde işe koşulanları kapsayan örgütlenme ağına sahip değil. Kalite olarak da, çalışkanlık ve süreklilik olarak da…

Cemaat uzun yıllara dayanan bu örgütlenme çabalarının meyvelerini AKP iktidarıboyunca  adliyede, emniyette, eğitimde, kamu kurumlarında ağırlık,hem de çok ciddi bir ağırlık kazanarak topladı. Tayyip Erdoğan’ı harekete geçmeye zorlayan, adeta panikleten de sanırım bu oldu.

Bütün iktidarlar örgütlü güçten ürkerler. Hele o örgütlü güç aynı tabana sesleniyor ve aynı tabanda yayılıyorsa.

Tayyip Erdoğan’ı ve takımını Cemaat’a karşı kılıç çekip dershanelerle başlayan bir “kaynak kurutma operasyonuna” yönelten işte bu ürküntü.

Cemaatı alışılmadık ölçüde hırçınlaştıran ve gemileri yakmayı göze aldıran ise dershanelerle başlayıp ve eğitim alanındaki bütün kaynakların kurutulması ürküntüsü.