Efendi çocuktur. İşimin başımdan aşkın olduğunu, üstelik ardarda gelen aksilikler yüzünden burnumdan soluduğumu farketti; uzun süre sabırla bekledi. Aksaklığı giderip rahat bir soluk aldığımı görünce sordu:
- Abi yener miyiz ?
Anlamadım tabii.
-Kimi lan ?
- Israil’i abi ?
Siz ne anlardınız bilemem. Ben haftaya İstanbul’da oynanacak Beşiktaş – Maccabi Tel Aviv maçını anladım. Her Türkiye Cumphuriyeti yurttaşı gibi birinci sınıf bir futbol bilgesi ve bilgini olduğumdan hemen cevapladım.
- Kesin yeneriz. Bir kere maç bizim sahada. Çarşı kükredi mi Maccabi takımı çöker. Zaten Israil futbolunun öyle yüksek bir düzeyi de yok. Yeneriz de kaç kaç yeneriz onu bilemeyeceğim...
Önce dalga geçip geçmediğimi anlamaya çalıştı; sonra da konuştu:
- Ben maçı değil abi, Israil’le yakında kapışacağız ya, onu soruyorum. Yener miyiz?
Haydaaaaa !..
İş ciddi besbelli.
Siyasetle ilişkisine daha önce hiç tanık olmadığım delikanlı bile Israil – Türkiye savaşının kaçınılmazlığından emin de, kimin yeneceğini kestiremiyor...
Ne cevap vereceğim ki ? Başımdan savmayı denedim:
- Nerden çıkarıyorsun bunları? Tamam gerginlik var ama savaşa varmaz gibi geliyor bana...
Hiç cevap vermeden önüme birer sayfalık iki ajans bülteni uzattı. Henüz ekranlara çıkmamış, radyolarda söylenmemiş, internet medyasında yerini almamış dumanı tüten iki haber.
İlkinde Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının demeci haberleştirilmiş:
“...Erdoğan, 'Akdeniz'de seyrüsefer serbestisini sağlayacağız' sözlerini daha da ileri götürdü ve Türk savaş gemilerinin ileride Gazze'ye yardım götürecek Türk gemilerine eşlik edeceğini söyledi. Erdoğan ayrıca, Akdeniz'in kaynaklarını İsrail'in tek başına kullanmasına izin vermeyeceklerini de kaydetti...”
İkincide de Israil Başbakanı Netanyahu’nun Hayfa’daki bir deniz üssünü ziyaret ettiği sırada verdiği demeç haberleştirilmiş:
“...Hayfa’daki deniz üssünü ziyaret eden Netanyahu, ‘Donanma İsrail Savunma Kuvvetleri’nin iki uzun kolundan biridir ve bu kol çok güçlü bir koldur’ dedi. Netanyahu, öteki ‘uzun kol’un ise İsrail hava kuvvetleri olduğunu söyledi.
Delikanlı haklı. Yine de sululuğa vurdum:
- Boşver savaşı. Tayyip Erdroğan ile Benjamin Netanyahu tarafsız sahada bir araya gelip döğüşsünler. Kim önce yıkılırsa o yenik sayılsın...
Delikanlı, efendiliğini yitirmeden sırtını dönüp uzaklaşırken mırıldandı:
- Ben ciddi sormuştum abi. Ciddi olalım yani...
* * *
Hay hay !..
Ciddi olalım...
Netanyahu’nun ne mal olduğu biliniyor. Izak Rabbin’in Oslo Anlaşmasında varılan mutabakatı uygulamaya sokmasını engelleyen Israil militarizminin ve gericiliğinin ve Yahudi ırkçılığının en parlak(!) evlatlarından biri o. O gün bugündür de ya iktidarda ya muhalefette, ama her zaman Israil’le Filistin arasındaki olası bir barışı dinamitleyen güçlerin sözcüsü konumunda.
Ya peki Tayyip Erdoğan?
Türkiye onun siyasal hırslarını kesmiyor olacak ki İslam aleminin, şu an boş görünen önderliğine soyundu. “Van minüt” dediğinde Batı’da makaraya alındığını, buna karşılık Arap dünyasında göklere çıkarıldığını gördü ve bu damardan yürüyüşünü gitgide hızlandırdı, azdırdı. Belki de rüyalarında kendini sarığı kafasına, kaftanı sırtına geçirmiş, tahtına kurulmuş bir Osmanlı sultanı olarak görüyordur.
Gazze’ye yardım ulaştırmanın bir dizi yolu, yöntemi var. Ama sivil gemilere yeniden Gazze yönüne rota tutturup yanlarına Türkiye donanmasını katmanın dolaylı (hatta dolaysız) savaş çağrısı yapmak olduğunu anlamamak için ya budala olmak gerek ya zır cahil.
Nitekim Netanyahu da bunu hemen anladı ki “Gelirsen havadan ve denizden seni fena döverim” anlamına gelen sözlerle karşı postasını koydu.
İyi de Türkiye’nin demokrasi ve barışçı güçleri bu barut fıçısından beter bölgede her iki ülke için her anlamda (ekonomik, siyasal ve askeri) yıkım demek olan ve sadece bu demek olan bir savaş çılgınlığına karşı seyirci mi kalacak? Israil’deki ırkçı-militarist ile Türkiye’deki tutkuları entellektüel düzeyinin kat be kat üstünde olan “zat”ın bizi (Israil ve Türkiye halklarını) kan göllerine sürüklemelerini sessizce izleyecek mi ?
* * *
Ciddi olalım demiştik.
Olalım.
“Irak’ta savaşa hayır” diyen güçlerin neler başardığını o günlerde görmüştük. Tayyip Erdoğan da görmüştü.
Bu gidişle yine görecek.