Aydın Engin

02 Kasım 2010

12 Kasım’a 11 Gün Kaldı

Biliyorum, başlık bilmece gibi oldu. Ama tam da söylemek istediğimi anlatıyor...

Biliyorum, başlık bilmece gibi oldu. Ama tam da söylemek istediğimi anlatıyor.
12 Kasım, Diyarbakır’da  KCK davasına bakan özel yetkili mahkemenin aralıksız sürdürdüğü duruşmalarda son gün.  Hayır, o gün dava sonuçlanmayacak; ama sanıkların  sorguları (aslında iddianamedeki iddialara verecekleri cevaplar) tamamlanacak. Sonra da  uzunca bir ara verilecek.
Bugüne kadar KCK duruşmalarının her oturumunda yinelenen “tahliye talepleri” mahkemece kabul edilmedi. Böylesi davalara alışık olanlar (mesela ben) için bu çok aykırı değil. Mahkemeler genellikle tahliye taleplerini iddianame okunduktan ve sanıkların ona cevapları alındıktan sonra değerlendirir. Bu zorunlu bir kural değil. Ama uygulamada genellikle böyle olur. Tersi istisna sayılır...
Daha önce de Tırmık’ta yazıldı. KCK davası hukuksaldan çok siyasal bir davadır. Kürt sorununun çözümü büyük ölçüde PKK’ye karşı alınacak tavıra; onları “dağdan düz ovaya” indirmenin yoluna, yöntemine bağlı ise (ki bence öyle) KCK davasında  yargıçların tahliyeler ile ilgili verecekleri karar, devletin tutumuna ilişkin önemli, hatta çok önemli bir gösterge olacak.
KCK davasının tutuklu ve tutuksuz sanıkları “suçlu mu, suçsuz mu” sorusu bu aşamada artık çok anlam taşımıyor.  
İki hafta önce gittiğim Diyarbakır’dan yanımda KCK iddianamesi ile döndüm. 3,5 gigabyt’lık dev bir dosya. Kağıda basılınca galiba 7.500 sayfa tutuyormuş.  İki haftadır pösteki saydım; satır satır değilse bile sayfa sayfa iddianameyi elden geçirdim. Yürekler acısı bir suçlama mantığı. Yüzlerce örnek arasından bir tanesi: Fuhuş çetesinin eline düşmemesi için bir genç kıza yardım elini uzatan, çeteden korumak için, genç kızı bir eve saklayanlar “PKK’de savaşçı olması için dağa kız kaçırma” ile suçlanıyorlar. Zorla dağa yollanan bir genç kız nasıl savaşır acaba? Niye savaşır ve dahası, savaşır mı ? Savcı buna “evet” demiş olacak ki iddianameye koymuş.
Geçelim. Geçelim çünkü bir paragraf önce vurguladığım gibi KCK davasının tutuklu ve tutuksuz sanıkları “suçlu mu, suçsuz mu” sorusu bu aşamada artık çok anlam taşımıyor.  
Kürt siyasi hareketin önde gelen ve yetkili ağızları sözü dolandırmadan açıkladılar: KCK, PKK’dir. PKK’nin silahlı mücadeleden siyasal düzleme geçiş hazırlığıdır.  Nitekim KCK’nın doğal önderi Abdullah Öcalan; Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’dır. Bunu ben değil Kürt siyasal hareketinin etkili ve yetkili kişileri söyledi, söylüyor. Dahası PKK’nin “gayriresmi haber ajansı” olarak kabul edilen Fırat Haber Ajansı bültenlerinde bu, aynen böyle yer alıyor.
Taksim’de pazar günkü bombalı saldırıyı PKK’nin resmen ve cidden reddettiği; ateşkesi Haziran 2011’de yapılacak genel seçim sonrasına kadar uzattığını açıkladığı bu gün, devletin, hükümetin, dahası bu ülkenin yurttaşlarının önünde cevap bekleyen ve cevabın Kürt sorununun bundan sonrasını belirleyecek önem taşıdığı şu soru var:
Dağdaki silahlı PKK’lilerin silahları bırakıp –mesela- KCK çatısı altında siyaset yapmaya yönelmeleri isteniyor mu, istenmiyor mu ? İstenmiyorsa Kürt sorununun çözümüne ilişkin ne öneriliyor?
Bu soruya siz (yurttaş olarak siz) ne cevap verdiniz ya da vereceksiniz bilemem. Ama devletin cevabının çok kilit anlam taşıyan ipucu en geç 12 Kasım’a kadar belli olacak.
Bakalım, göreceğiz...