Bu yazı bir mektup. Bir terzinin oğlundan bir başka terzinin oğluna yazılmış bir mektup.
“Bir terzinin” oğlu benim; Ödemiş’li Terzi Sadık’ın oğlu Aydın Engin.
“Bir başka terzinin” oğlu Naci Sönmez; Fatsa’lı Terzi Fikri’nin oğlu Naci Sönmez...
Mektubu siz de okuyun istedim.
Haydi...
* * *
Naci,
yarın beş baş katilden hayatta kalan ikisi yargıç karşısına çıkacak. Sahiden gelip sanık iskemlesine oturup, kimlik bildirimi için yargıç çağırınca ayağa kalkıp cevap verecekler mi, yoksa iki ödlek ve titrek moruk olarak rapor alıp GATA duvarları ardına mı sinecekler? Cevabı henüz bilmiyoruz.
Ama ne farkeder? Babanın katilleri, senin gençliğini benim en verimli çağımdaki 12 yılımı çalan hırsızlar, 12 Eylül’de iktidara zorla el koyup ülkemizi kana bulayan, yaşamın hemen her alanını çöle dönüştüren o faşist çetenin elebaşıları yargıç karşısındalar işte!..
Bana kalsa ve mümkün olsa bu sevinci seninle değil babanla yaşamak isterdim. 1967 yazında sizin evde baban, Ziya Yılmaz, Abdullah Ceceloğlu ile birlikte çay içip sohbet ettiğimizde sen ya üç ya dört yaşındaydın. Yani seni tanımadım. Akranım babandır. Ne çare ki...
Peki sana mektup yazmak nerden çıktı?
Evren ve Şahinkaya’nın yargılanacakları günün arifesinde bu sevinci biriyle paylaşmak istedim. Pazartesi akşamı CNN Türk’te Cüneyt Özdemir’in konuğu olarak karşımdaydın. Sesinde, yüzünde, düzgün ve oturaklı cümlelerinde babanı buldum.
Kıvandım, öğündüm.
“Benim arkadaşım başının gölgesini önüne düşürmeden yaşadı; 12 Eylül cellatlarının önünde diz çökmedi ve öyle öldü. Küçücük oğlu da kocaman adam olmuş ve aynı kervanın yolcusu olmuş. O da başının gölgesini önüne düşürmeyenlerden” dedim.
Kıvandım, öğündüm.
Sana yazmam bundandır.
Bir de...
Bir de Naci, ikimiz de terzi oğluyuz. Şu yaşamını iğne ile kazananların, o kadim mesleğin, tüyü bitmemiş yetim hakkı yememiş, emeğinden başka geçim yolu tutmamış iki terzinin oğullarıyız.
Terzi deyip geçme.
Al sana çok yıllar öncesinden bir anı:
Türkiye solunda, Türkiye Komünist Partisi saflarında çok terzi vardı. Ünlü komünist avlarından biri (galiba) 1951’deki ünlü terziler tevkifatıdır. Baban İstanbul’da o terziler tevkifatından arda kalmış Ermeni terzi Garo Minas ile tanıştığında “Siz iğneyle kuyu kazanlarsınız Garo dayı... Biz çuvaldız olalım artık” dedi. Çiçek Pasajında kocaman bira bardaklarını kaldırdık, Garo “İğne büyür çuvaldız olur” dedi, sonra da ekledi “Bir Ermeni atasözüdür”. Şaşırdık. “Sahiden mi” diye sorduk. Garo omuz silkti, “Yooo ben şimdi uydurdum. Ama uydu be çocuklar. Hadi şerefe” dedi...
Dedim a terzi deyip geçme...
* * *
Bu günkü davada “müdahil”sin Naci. Mahkeme salonunda sanırım sana da yer verecekler. Yer verenler söz de verirlerse salt kendinin, salt Terzi Fikri’nin değil, benim de sesim ol. Bir de çok uzaklardaki siyasi göçmen oğlunu göremeden sessizce ölen yoksul ve yaşlı Terzi Sadık’ın...