Aydın Ayaydın

12 Temmuz 2021

G20 maliye bakanları zirvesinde neler oldu?

Yıllardır konuşulan uluslararası vergi reformu hayata geçiyor artık. Bu bir devrim

G20 maliye bakanları zirvesi İtalya'nın Venedik şehrinde iki gün sürdü. Ekim ayında yapılacak G-20 liderler zirvesi öncesinde bir araya gelen maliye bakanları Covid-19 salgını nedeniyle geçen yılın şubat ayındaki toplantıdan bu yana ilk kez yüz yüze buluştu.  

Zirvenin gündemi çok önemliydi: Uluslararası vergi reformu.

Yıllardır üzerinde tartışılan uluslararası vergi reformunun temelde iki ayağı var. Birincisi, küresel bir asgari vergi oranın oluşturulması. İkincisi ise çok uluslu şirketlerin, kuruluş yerinden bağımsız olarak her ülkede elde ettikleri kâra göre vergi ödemesi ve böylece verginin daha adil bir şekilde dağıtılmasını sağlayacak bir sistem oluşturulması. Yani vergi cennetlerinin de sona ermesi.

İki gün süren zirveden yansıyanlardan anlıyoruz ki, bakanlar bu konularda anlaştı. Bakanlar arasındaki bu teknik anlaşmanın ekim ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da katılacağı G20 Liderler Zirvesi'nde tescil edilmesi bekleniyor. Evet, yıllardır konuşulan uluslararası vergi reformu hayata geçiyor artık. Bu bir devrim. Küreselleşmenin getirdiği vergi adaletsizliğine ve çok uluslu şirketlerin başına buyrukluğuna son veren, uluslararası dev şirketlerin değil ülke vatandaşlarının lehine tarihi bir anlaşma. 

Varılan bu anlaşma ile tarihe geçecek olan zirveye ülkemizi temsilen Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ve ekibi katıldı. Türkiye'nin de ısrarla talep ettiği ve her fırsatta önemini anlattığı bu vergi reformu ülkemiz için de büyük bir kazanım ve başarıdır. Çok uluslu şirketlerin vergilenmeye başlaması ile hem kamu maliyemize gelir kaynağı oluşacak, hem de bu şirketlerin ulusal mevzuata uyum süreci gelişecektir.

Gerek küresel anlamda gerekse Türkiye açısından bu kadar önemli olan böyle bir zirveye Türk heyetinin epey hazırlıklı gittiği anlaşılıyor. Bakan Elvan, özel önem verdiği bu konu için güçlü bir hazırlık yapmış, heyetini buna göre oluşturmuş. Bu tip önemli zirveler öncesinde asıl belirleyici olan zirve öncesi yapılan birebir temaslardır. Öncelik ve hedeflerinize göre zirve öncesi muhataplarınızla yapacağınız birebir görüşmeler size avantajlar ve kazanımlar sağlayacaktır. Bakan Elvan'ın da bu anlayıştan hareketle zirve önce mevkidaşları ile birebir irtibata geçip Türkiye'nin istekelerini kabul ettirme, kazanımlarını artırma planı işe yaramış görünüyor. Kuşkusuz seçilen bu başarılı taktiğin heyetin önemli kazanımlarla ülkeye dönmesinde önemli payı var.

Zirvede yapılan ikili görüşmeler de ülkesi arasındaki ilişkileri ileriye taşımak adına önem arz ediyor. Başta Amerikan Hazine Bakanı Janet Yellen ile olmak üzere olmak üzere dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkelerin maliye bakanları ile doğrudan temas, küresel ekonomiye entegre olmuş Türkiye ekonomisi için büyük fırsat kapıları açabilecektir. Covid-19 pandemisi ile büyük yaralar alan gerek dünya ekonomisinin gerekse de Türkiye ekonomisinin bu tip başarılı diyalog ve temaslara ihtiyacı olduğu aşikâr. Salgının ekonomiler üzerinde yarattığı tahribatı onarmak için başlayan yeni dönemin anahtarının bu uluslararası işbirliği ve destek olduğunu düşünüyorum.

Zirvede Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvanı'ın başkanlığındaki Türk heyetinin ABD Hazine Bakanı, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, Singapur Maliye Bakanı Lawrence Wong, İngiltere Maliye Bakanı Rishi Sunak, Almanya Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı, Fransa, Güney Kore, Meksika ve Arjantin Maliye bakanları ile ikili görüşme yaptığını öğreniyoruz. İşte uluslararası işbirliği ve diyalog kanalları bu tip temaslarla hayata geçecektir.

G20 maliye bakanları toplantısındaki temasların ve özellikle de ABD Hazine Bakanı Janet Yellen ile yapılan görüşmenin ülke ekonomisine orta ve uzun vadede önemli etki edeceğini düşünüyorum. Türk Amerikan ilişkilerinde son dönemde yaşanan olumsuzlukların Türkiye ekonomisine nasıl yansıdığını, ekonomimizi nasıl olumsuz etkilediğini hepimiz yaşadık ve gördük. Artık Türkiye ile Amerika arasında karşılıklı anlayış ve ülkelerin kendi çıkarlarına saygılı bir yeni dönemin başlamasının vakti geldi de geçiyor. İki ülke arasındaki ilişkiler bu anlayışla yeniden şekillendiğinde emin olunuz ekonomi alanındaki pek çok şey hızlıca gerçekleşecektir.

ABD ile ilişkilerin Türkiye ekonomisi üzerinde gerek doğrudan gerekse de dolaylı çok büyük etkisi bulunmaktadır. Gerek ABD ile birebir ticari ilişkilerin getireceği faydalar, finansal ilişkilerin getireceği döviz girdisi gerekse de ABD ile iyi ilişkiler içinde olmanın getirdiği uluslararası ekonomik/finansal avantaj Türkiye ekonomisine ciddi katkı yapacaktır. Böylesi bir durumun etkilerini ülke ekonomisinin her alanında göreceğimizden, özellikle de kısa vadede döviz kurları üzerinde göreceğimizden eminim. 

Türkiye ekonomisinin ihtiyacı olan ekonomik iklimi bu tip temasların getireceğini düşünen biri olarak Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'ın stratejisinin ve de gayretlerinin olumlu sonuç vereceğini umut ediyorum. Evet, Türkiye ekonomisi güçlüdür, büyük bir potansiyeli vardır ve fakat bunu hayata geçirecek olan temel faktörlerden biri başarılı uluslararası ekonomik ilişkilerin varlığıdır kuşkusuz. Hele küresel ekonomiye bu kadar entegre olmuşken ekonomimiz.

Zirvede uzlaşılan konuların biri de IMF'nin 650 milyar dolar karşılığı SDR tahsisatı yapmasının kesinleşmesi ve bunun üye ülkelere kotaları oranında dağıtılması. Bu da pandemi ile boğuşan ekonomiler için önemli bir kaynak işlevi görecektir. IMF, salgının üye ülkelerin rezervlerinde yarattığı kayıpları gidermek, ülkelerin rezervlerini takviye etmek amacıyla ağustos ayında 650 milyar dolar tutarında yeni bir SDR tahsisi yapacak ve ağustos sonuna kadar bu rezervler üye ülkelere IMF'deki kotalarıyla orantılı olarak dağıtılacaktır. Tabii ki bu da Merkez Bankası rezervlerimizi artıracak, ilave rezerv sağlayacaktır. Ülke ekonomisi adına olumlu bir gelişme. 

* * *

Rekabet Kurumunun Trendyol ayıbı TBMM gündeminde 

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunun gündemindeki torba teklifte yer alan düzenlemeye göre, Rekabet Kurumunda, görevden ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içinde soruşturmada raportör olarak görevlendirilen meslek personeli ile bu süre içinde soruşturmayı yürüten personelin gözetiminden sorumlu daire başkanı ve ilgili başkan yardımcısı, Kurumdan ayrılmalarından itibaren iki yıl süreyle, ilgili soruşturmaların konusu olan sektörlerde faaliyet gösteren tüzel kişilerde görev alamayacak.

Rekabet Kurumu Kurucu Başkanı olarak böyle bir düzenlemeyi savunmak içimi incitiyor ama ülkem ve Kurucu Başkanlığını yaptığım kurumum adına bunun gerekli olduğunu görüyorum. Rekabet Kurumu için yapılan bu düzenlemeye bir anlamda Hatice Yavuz düzenlemesi de denebilir.

Bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu son günlerde kurumda dilden dile dolaşan Hatice Yavuz'un yeni bir marifetinden bir kez daha anlaşılmaktadır.

Hatice Yavuz ayrılmadan bir ay önce Trendyol'un rakiplerinden yerli ve milli bir firmamız olan Yemek Sepeti'ne önce soruşturma açtırdı, ardından Trendyol'u aklayıp paklayan raporu hazırlayıp altındaki uzmanlara imzalattırıp, rakip firmaların ticari sır sayılan bilgileri koltuğunun altına alarak Trendyola geçti. Peki Hatice Yavuz'un marifetleri bununla mı sınırlı kaldı?

Elbette ki hayır.

Kısa bir süre önce kurumda yeni uzman olan Hatice Cesur ve Ebru İnce'nin, yazılarımıza konu kişi Hatice Yavuz tarafından Trendyol'a dolaylı olarak gizlice transfer edildiği iddia ediliyor. Dolaylı olarak diyorum, zira iddia o ki Hatice Cesur ve Ebru İnce, ismi bende saklı bir hukuk bürosunda istihdam ediliyor gibi gösterilerek, aslında Trendyol'un Hatice Yavuz için Ankara'da açtığı ofiste çalışıyor. Bunu tespit etmek zor olmasa gerek. HTS kayıtlarından çok rahat tespit edilebilir. Rekabet Kurumunun içine düşürüldüğü hale söyleyebileceğim tek şey: Yazık, gerçekten yazık.

Ceza öngörülmeli 

Bakan Muş'un hukuk ve etik dışı bu konuyu gündeme getirmem üzerine duyarlı davranıp kısa sürede Rekabet Kurumunda çalışanlara, denetiminde görev aldıkları kurumlara transferinin önünü kesecek bu düzenlemeyi ortaya koyması takdir edilesidir. Çünkü gerçekten de bu konuda bir yasal düzenlemeye acilen ihtiyaç vardır. Ancak bu düzenleme mevcut şekliyle transferi yasaklıyor ama başkan ve üyeler dışındaki personel için transfer halinde herhangi bir ceza öngörmüyor. Düzenlemede ceza sadece kurul başkan ve üyeleri öngörülmüş, kurum personelinin bu tip eylemleri için ceza öngörülmemiş.

Maalesef bu transferi gerçekleştiren kurum personeli ile transferi yapan tüzel kişilere bir ceza öngörülmez ise, yukarıda anlattığım Hatice Yavuz ile Hatice Cesur ve Ebru İnce olaylarının devamı gelecektir. Hiç şüpheniz olmasın ceza öngörülmez ise, bu olayların sonu gelmeyeceği gibi, bu kanuni düzenleme de işlevsiz kalacaktır.

Nitekim kamu personeli için benzer çalışma yasağının yer aldığı 2531 sayılı Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanunda bu yasağa uymayan herkes için, ayrım yapılmaksızın altı aydan iki yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Aynı yaptırımın bu düzenlemede de öngörülmesi adeta bir zorunluluktur. Yoksa bu düzenleme hiç yapılmasa da olacağı gibi, düzenleme amacına da ulaşmayacaktır. 

Bu çerçevede, tıpkı 2531 sayılı Kanunda olduğu gibi meclis gündemindeki düzenlemede de yasaklamanın yanında, sadece kurul üyeleri için değil tüm kurum personeli için de bir yaptırımın olması ve bu yaptırımın son 6 ay içinde kurumdan ayrılıp ilişki içinde olduğu kurumlara geçen kişilere de uygulanması gerektiğini düşünmekteyim.