Gelecek geldi. Birkaç bin yılda olabilecek frekans, algı değişikliği birkaç yıla sığdı. Belki de, bu yüzden bize gelecekten dem vuran hemen her şey acayip ilgi çekiyor. Bunlardan biri de kuşkusuz bilim kitabını "Bestseller" yapmayı başaran ve geçmişi anlatırken geleceğe ışık tutan Noah Harari.
Akıllı telefon kullanmayan, erkek arkadaşı ile mutlu bir beraberlik yaşayan 45 yaşındaki İsrailli tarihçi, bundan sonraki soğuk savaşın "Dijital" olacağını söylüyor. İnsanlık meselelerinin ülkesel değil, küresel ele alınmasını gerektiğini anlatan yazar, mutluluğun bireysellikte olmadığının da altını çiziyor.
Bilimi kuru bir dilden çıkarıp geniş kitleler ile buluşturmayı hedefleyen Harari'nin "Sapiens"inin çizgi roman versiyonu birçok dile çevrilerek geçtiğimiz günlerde İngiltere'de ve İtalya'da yayımlandı. Çizgi roman şimdilik "Büyükler" için. Daha sonra çocuklar için olanı da yayımlanacak. Bu vesileyle, kendisi ile birçok söyleşi yapıldı:
- Covid ile bilim bize büyük bir ders verdi. Şimdi sıra siyasetçilerde. Ama onların bu refleksi gösterebileceğinden şüpheliyim.
- Covid sonrası bizi nasıl bir dünya bekliyor? Biyolojik olmayan başka bir virüs daha tehlikeli olabilir. Eşit toplum ütopyası büyük veri eşitsizliği ile iyice son bulacak. Büyük veri toplumu, gözetim toplumu, algoritmaların diktatörlüğü bir sonraki soğuk savaşın dijital savaş olacağını gösteriyor.
- Pandemiden sonra bırakın küresel liderliği, ekonomik krizi yönetmek, gelecek yeni bir virüse yönelik bile planı olmadığını gördük devletleri yönetenlerin. Örneğin; DSÖ içi boşaltılmış, siyaseten kullanılan bir organ. Covid'de birleşemeyen dünya, yapay zekâ, iklim, çevre gibi çok daha karmaşık meselelerde nasıl uzlaşacak?
- Küresel sorunları çözmek için küresel işbirliği gerekiyor. Maalesef, bu anlamda da hedefe ulaşamadık. Bu sadece aşıların hala yalnızca zengin ülkelere ağırlıklı olarak dağıtılması değil, çok daha kötüsü.
- Bilim kendini kanıtlarken siyasilerin küresel meselelerden ne kadar uzak olduğunu gördük. Trump krizin ortasında DSÖ'ye verdiği fonu kesti. Her şey ağır çekim bir korku filmi gibiydi.
- Covid'den alacağımız derslerden biri de halk sağlının öneminin ülkesel değil, küresel olduğu. Bunu görmek yerine hala göçmenlere karşı duvar inşa etmek isteyen ülkeler var. Bencilliğin bizi hiçbir yere götürmeyeceğini görmüyorlar.
- Büyük gözaltına gelirsek, gözetleme uzun vadede totaliterliğe götürür. Komplo teorileri üretilip duruluyor. Büyük tehlike şu: Algoritmalar esasen bir iş modeline dayanır; daha fazla para kazanmak için daha fazla katılım. Bu insanlığa karşı işlenen EN KÖTÜ SUÇ'tur.
-Web devlerinin, Big Data'nın gücünün artması tarım devriminden bu yana düşlenen adil ve eşit bir toplumun imkânsız olduğunu gösterdi. Bu gücün artması durdurulamazsa DİJİTAL SÖMÜRGECİLİK başlayacak.
-Basın, hukuk bu durumun önüne geçmek, bu gücü sınırlamak için mücadele etmelidir.
-Dijital bir virüsün tehlikesi organik bir virüsten daha büyüktür çünkü artık her şey çevrimiçi. Birkaç günlük elektrik kesintisi her şeyi mahvetmeye yeter. Hiçbir şeye hazır olmadığımız için BÜYÜK TEHLİKEDEYİZ. Yine bu bağlamda ABD, Çin ve diğer ülkeler dijital soğuk savaşa gidebilir.
-Zannedildiğinin aksine tarih çok tekerrür etmez. Çok şey bireysel kararlara ve koşullara bağlıdır. Yine bu sebepten, Pandemiden sonra yabancı düşmanlığı da yayılabilir kolektif bilinç de. AIDS ile birlikte eşcinseller iyice dışlanmış, itilip kakılmaya başlanmıştı. Bu dışlanma ile birleşmeye başladılar. Bu da güçlenmelerini sağladı. GÜÇ İNSANDADIR.
-Büyük gözetleme ile birlikte gelen diktatörlüğe dikkat çekmek gerekiyor. Diktatörlükler her yerde büyüyebilen yabani otlardır. Oysa demokrasi korunması gereken bir çiçektir. Uygun yer ve koşul gerektirir.
Beatles'ı kim öldürdü? 6 şüpheli yeniden yargılanıyor!
BBC bu ay sonunda (23 Ekim) yayınlayacağı yeni bir belgesel ile Beatles dosyasını yeniden açıyor.
Son konserlerini halka açık olsun diye bir apartmanın çatısında veren, dağılalı yarım yüzyıl geçse de söz ve müziği hala eskimeyen topluluğun cinayete azmettirdiği varsayılan üyesi Paul McCartney idi.
McCartney uzun suskunluğunu birkaç kere bozmuştu. Bu sefer, belgeselin ana konuşmacısı olarak iddialı geliyor: "Ben değil, John Lennon dağıttı topluluğu. Bir gün odaya girdi ve "Ayrılıyorum." dedi. Ben de Ringo da devam etmek istiyorduk. Yoko da yıllarca boşuna suçlandı." diyor.
Peter Jackson'ın hazırladığı belgeselde şimdiye değin gün ışığına çıkmamış birçok olay var. Abbey Road, Let It Be gerilimi gibi.
Cinayet şüphelilerine gelirsek:
Paul Mccartney: Paul, 1970 yılında dava açıp yasal yollara başvuracağını, grubun dağılmasını istediğini açıklamıştı. O yıllarda diğer üçü menajer olarak Allen Klein ile çalışmak isterken yeni evlenen Paul kayınpederi Lee Eastman ile çalışmak için ısrar etmişti. Yine efsaneye göre, Paul ilk solo albümünün Let It Be'den önce çıkmasını istiyordu. Yine efsaneye göre, Paul'un bu çıkıntılığı karşısında 31 Aralık'ta John, George ve Ringo evinin önüne gidip penceresine taş atmışlar. Bu konuyu konuşmak için giden barışçıl Ringo'nun da kovulmaktan beter edildiğini söylenir.
Bu iddiaların ötesinde, Paul McCartney'nin 2000 'lerde imzaların Lennon-McCartney değil, McCartney-Lennon olarak değiştirilmesi için yine gerekli makamlara başvurduğu biliniyor.
George Harrison: En az suçlanan ancak grubun dağılmasına en çabuk ikna olan olarak kabul ediliyor. George, John'un besteci olarak önüne geçtiğini düşünüyordu. Bu süreçte Doğu dinlerine merak salan, gruba beşinci olarak Billy Preston'ın gelmesini savunan ve Let It Be'nin çekimine gelmek istemeyen de O'ydu.
John Lennon: 20 Eylül 1969'da gruptan ayrılmak istediğini söyledi. "Barışa Bir Şans Ver" ile ilk solo albümü yapan da O'ydu. O yıl evlendiği Yoko Ono esas merkezi olmaya başlamıştı. Ve "Kendimi kovdum." şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Ringo Starr: Cinayet zanlısı olmayan tek üye O aslında. Hiç kimse ile sorunu yoktu. Grubun diğer üyeleri gibi samimi ve güvenilirdi ama içlerindeki en barışçıldı. Dahası, diğer üçü olmadan yaşamak istemeyen de bir tek O'ydu. Paul'un başlattığı yasal savaştan sonra bile birlik umudunu yitirmedi.
Yoko Ono: O'nun varlığı ile grubun erkek egemenliği bozuldu, alışkanlıkları değişti. Çatı konserinde bile arkalarda bir yerdeydi ama oradaydı. Sonradan fark edildi ki, John'a kattığı düşünsel zenginlikti. Ayrımcılık değil.
Linda Mccartney: 20 Mart'ta John ve Yoko evlenmişti. 12 Mart'ta ise Paul ile Linda. Yoko kocası ile şarkı söyleyebiliyordu. Linda ise Paul ile ancak barda takılabiliyordu. O'nun bu yetersizliğini Paul'e yeni merkez olarak "Ev"ine kapatmakla çözmeye çalıştığı söylendi.