Atilla Güner

13 Haziran 2017

Erdoğan canlı yayında; Ahmet Hakan'ın zor anları ve Canan Barlas'tan 'kötü haber' anonsu

"Önyargılardan uzak, evrensel yayıncılık ilkeleriyle hareket etmeyi özendirecek kamusal yaklaşımlara ihtiyaç var"

TV yayıncılığı dünyanın en zor, en riskli, ama aynı zamanda en keyifli işlerinden... Hele canlı yayın… Ekranda milyonların karşısındasınız. Herkesin gözü stüdyoda ya da alanda… Görünmeyen teknik ekibin desteğiyle; hatasız, temiz bir yayın bekler milyonlar sizden. En küçük bir çapak, göze batar, can sıkar…

Şimdi şuna gelelim: Bir haber kanalında heyecanlı bir tartışma programı yayındayken, ülkenin cumhurbaşkanı bir etkinlikte konuşmaya başlayınca yayıncı ne yapar? Netleştirelim: Sporcu ve sanatçıların çağrılı olduğu bir yemek davetinde Devlet Başkanı mikrofona doğru yürüyor… Küçük küçük monitörlerin olduğu, yayın yönetim merkezinde de sorumlu ekip bunu izliyor. Canlı yayındaki tartışma programı ise, ülkenin en çok satan gazetesinin en çok okunan yazarı, ayrıca ulusal bir kanalın ‘anchorman’i... Stüdyoda tartışılan konu da uluslararası bir krizin o ülkeye olası etkileri.

Önünüzde iki şık var. Birincisi şu: Selamlaşma ve sohbet kısımlarını mümkün olduğu kadar atlayarak, bir haber içeriği oluşmaya başladığında, yerinde ve zamanında ‘acil’ koduyla Cumhurbaşkanın konuşmasını yayına vermek. Yani, stüdyodan yapılacak bir anonsla, kimseyi zor durumda bırakmadan konuşmayı ekrana getirmek ya da, risk almadan, yayını hemen kesip konuşmayı olduğu gibi ekrana taşımak.

Ahmet Hakan’ın sıkıntılı anları

Türkiye’deki haber kanallarında dün böyle bir gece yaşandı. Yayınlar kesildi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tarabya’daki iftar davetinde yaptığı konuşma ekrana geldi. (10’dan fazla kanal bağlantı yaptı. TRT SPOR da bunların arasındaydı) Tabii ki sürpriz değildi, gün içinde de sık sık bu tür kararlar veriliyor TV kanallarında… Ancak bu sırada ilginç ayrıntılar yaşandı.

Önce CNN TÜRK’teyiz. Ahmet Hakan, ‘Tarafsız Bölge’yi yönetiyordu. Ağır konukları vardı. Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ stüdyodaydı. (Allah ömür versin, 92 yaşında ve bir delikanlı edasıyla oturuyordu)

Kulaklıktan Ahmet Hakan’a “Bağlanmamız lazım, cumhurbaşkanı konuşmaya başlıyor” dendiğini tabi ki anlamamız mümkün değildi. Muhtemelen bir sıkıntı olduğunu yüzünden anladık. Bir iki saniye sonra, Hakan, “Tamam da… Bir aktaralım…” deyiverdi. Yani, herkesin önünde, “Sıkıştırmayın, telaş etmeyin” diyordu rejiye… Ardından, bir uygun gerekçe sundu, “Cumhurbaşkanı, Katar meselesiyle ilgili açıklama yapıyor, bağlanıyoruz.”

Bağlantı, saat 22.14 gibi yapıldı. Erdoğan’ın konuşması 16 dakika sürdü. Türkiye’deki sanatçı duruşu, Taksim’deki AKM’nin yerine yapılacak yeni eser ve Külliye’deki opera  binası konu başlıkları arasındaydı. Katar meselesi hiç geçmedi. Tekrar stüdyoya döndüğümüzde, Ahmet Hakan, “Evet, Şükrü Bey’le devam ediyoruz” dedi ve yayın devam etti.

Canan Barlas: Size kötü bir haberim var

Aynı saatlerde, iki ayrı TV kanalında neler oldu, ona bir bakalım. (Bunun için, TV yayınlarını kaydeden bir web sitesinden yararlandık) A Haber’de o an, ‘Canan Barlas’la Gündem’ programı yayınlanıyordu. Oğlu Cemil Barlas ve konuklarıyla Katar meselesini konuşuyordu. Burada da reji, Erdoğan kürsüye geldiğinde stüdyoya haber verdi… Canan Barlas, bunu duyar duymaz  şöyle demez mi: “Çocuklar size kötü bir haberim var…”

Bu sözler, kulaklıktan yapılan “Yayını kesmeliyiz, bağlanıyoruz” sözüne karşılık olarak sarf edilmişti. Sonradan hızlıca bir düzeltme geldi: “Kötü değil tabii ki... Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşması var, o araya girecek, sonra devam edeceğiz…”

A Haber, Tarabya’ya bağlandığında, Erdoğan konuklarını selamladı, Ege’deki deprem nedeniyle üzüntülerini bildirdi, depreme karşı tedbirli olunması gerektiğini belirtti. Bunları CNN TÜRK’te duymamıştık. Ve anlaşıldı ki, “yayıncılık refleksi” ile A Haber ve diğerleri hızla yayına girmiş, CNN TÜRK gecikince, reji de telaşa kapılmıştı. (Çünkü herkes rakip kanallarının ne yaptığını takip ediyor. Patronlar da…) Bu gecikmenin yaklaşık olarak 2 dakika 37 saniye olduğu anlaşılıyor... (Bu arada yukarıda iki şıktan söz etmiştik. A Haber risk almadan, hemen bağlanmış, CNN TÜRK ise selam-sabah kısmını atladıktan sonra Tarabya’ya dönmüş)

TGRT Haber’de Sami Dadağlıoğlu’nun ‘Zor Sorular’ programı vardı aynı saatlerde.  Stüdyo gecikmeden kararını verdi ve “Sayın Cumhurbaşkanımız iftarda konuşuyor, Oraya bağlanıyoruz..” pasıyla Tarabya’ya gidildi.

“Zorunluluk değil, ihtiyaç”

Yayıncılar, kararlarını kendileri verir/vermeli: Haber varsa, stüdyodan çıkılır. Bağlantıyı ‘Acil canlı yayın’ kapsamında görmeyip stüdyoda kalmayı tercih eden ve alt yazıyla gelişmeleri aktaran kanallar niye kendilerini ‘sıkıntılı’ hissetsin ki? Zaten yayıncılar, sıcak haberler yaşanırken canlı bağlanmamanın bedelini reyting kaybına uğrayarak ödemiyor mu? 

Devlet otoritesini elinde bulunduran siyasilerin, devlet yöneticilerinin bu tür konuşmaları işin içine girince tablo biraz değişiyor. Haber kanalları ‘destek olanlar’ ve ‘destek olmayanlar’ diye ayrıma tabi tutulmak ihtimalinden çekinirler. Oysa siyasetin ve yayıncılığın tercihleri çoğu kez çakışmayabilir. Belki şu söylenebilir: Önyargılardan uzak, evrensel yayıncılık ilkeleriyle hareket etmeyi özendirecek kamusal yaklaşımlara ihtiyaç var. Bu konuda en çok iş de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın medya danışmanlarına düşüyor herhalde…

Not: Canan Barlas'ın "kötü haberim var" sözünü Ahmet Hakan sarf etseydi, bugün kıyamet koparanlar olmaz mıydı? Lafa ve doğal  akış içindeki yerine bakılmalı oysa, kimin nerede durduğuna değil..