Aslı Öktener

28 Mayıs 2012

'Bir transsan eğer sahnenin sonunda mutlaka ölüyorsun!'

‘Dün akşam bir bara gittik. Çok geç bir vakitti. Çok eskiden tanıdığım bir trans kadın vardı seks işçisi. Sohbet ediyoruz...

‘Dün akşam bir bara gittik. Çok geç bir vakitti. Çok eskiden tanıdığım bir trans kadın vardı seks işçisi. Sohbet ediyoruz...

-Ben bıçaklandım biliyor musun? dedi.

-Yok, ben senin vurulduğunu biliyordum, bıçaklandığını hatırlamıyorum diye yanıt verdim. Bir mafya kavgası olmuş, yanlışlıkla ayağından vurulmuştu.   

-‘Yok yok bu yen’i dedi.

Sonra alt kata götürdü beni. Kimsenin olmadığı bir yere. Tuvalete. Sonra üstünü çıkardı. Şu büyüklükte yaklaşık 25 tane kesik vardı vücudunda. Ve yüz küsur tane dikiş atılmış. 7 saat ameliyatta kalmış. Ama o bunu , ‘A, akşam da sinemaya gittim, sonra da pop corn yedim’ tadında anlatıyor…’

Soluk almadan, hızlı hızlı anlatıyor barda tanık olduğu olayı Şevval. O, konuşurken buz gibi bir soğukluk sarıyor bedenimi, üşüyorum…  Yabancısı olmadığım bir his bu…

‘İnsanlığın gelebileceği en kötü durum da işte bu bence! Yaşadığı şiddeti tamamen meşrulaştırmış, o bile hak ettiğini, hayatının bir parçası olduğunu düşünüyor…’ diyor.

Haklı da eşcinselsen hatta transsan bu toplumda yaşamaya hakkın olmuyor!

 

Gün geçmiyor gazetelerin üçüncü sayfalarında bir eşcinsel cinayeti haberi yer alıyor. Başlıklar neredeyse hep aynı: ‘Kadın sandı erkek çıktı’, ‘Ters ilişki teklif etti öldürdü’.

Pınar Selek’in, Maskeler, Süvariler, Gacılar kitabını yazdığı, Ülker Sokak Olayları’nın olduğu yıllardan bu zamana ne değişti’ konulu söyleşi için Lambdaistanbul’dayız.

Seks işçilerine yönelik artan hak ihlallerini ve seks işçilerinin politik mücadelesini konuşuyoruz.

İstanbul LGBTT ve Kadın Kapısı’ndan Şevval Kılıç’ın yanı sıra Lambdaistanbul’dan Yıldız Tar, Hala Tanığız İnisiyatifi’nden Begüm Baki de bizlerle…

“Şimdi gazetelerden birini açsak ve param parça bir trans görsek hiç şaşırmayacağız. Sistem, ‘İşte trans olursan bak sonun bu olur’ diyerek parmağını sallıyor sürekli bizlere…’ diye yakınıyor Şevval…

“Derneğimizi her yıl arayıp, ‘Bu yıl kaç kişi öldü?’ diye soranlar oluyor. O rakamların her birinin benim için başka anlamları var. Benim için rakam değil, çoğunu tanıyorum o insanların…’  diyor.

1995’ten bu yana da seks işçilerinin insan hakları için mücadele verdiğini belirterek, Türkiye’de trans bireylerin yüzde 99.9’u zorunlu olarak seks işçiliği yaptığını söylüyor.

 

‘100 bin kayıt dışı seks işçisi var’

 

“Türkiye’de yaklaşık olarak 3 bin 100 tane genel kadın olarak tescil edilmiş, genelevlerde çalışabilecek vesikalarını almış ve kayıtlı kadın var. Ama 100 bin kadar da kayıt dışı seks işçisi olduğu düşünülüyor. Bu çok büyük bir rakam. Genelevlerle ilgili fazla şikayet almıyoruz. Asıl sorunun yaşandığı kısım kayıt dışı seks işçiliği. Yani sokaklarda, kulüplerde, barlarda veya internette ya da fırsatını bulduklarında her yerde yapan insanların durumu benim için çok daha önemli” diyor.

 

 

‘Hükümet genelevlere alımları durdurdu’

 

Seks işçilerinin diğer tüm meslek kollarında çalışan insanlar gibi aynı demokratik haklara sahip olmaları gerektiğini vurgulayan Şevval konuşmasına şöyle devam ediyor:

“Bu 100 bin tane kişinin, aralarında trans kadınlar da var, bu kadınların 40 bin tanesi genelevlerde çalışmak için başvuruda bulunmuş. Aslında 25 yaşını doldurmuş ve evli olmayan her Türk kadını, yani pembe nüfus kağıdı olan herkes yani ameliyat olmuş ve nüfus kağıdı değişmiş trans kadınlarda aynı haklara sahip olduğu için genelevlerde çalışma hakkı var.

Fakat yeni hükümet 2002’den bu yana genelevlere alımı durdurmuş durumda. Biz bunu Ankara’daki ahlak amirlerine sorduk. Devlet kendi eliyle kadınları kayıtlandırmak istemiyor. Çünkü o zaman devlet düşünüyor ki kendisi kadınları fahişe yaptı.”

 

‘Genel kadın olmak için dava açıyorlar’

 

Genel evde çalışmak isteyen bir arkadaşıyla birlikte yaşadığı süreci de anlatan Şevval,

Ciğerlerine bakılıyor, organlarına, kanına, hastalıklarına bakılıyor... Bir sürü saçma sapan kurullara çıkıyorsun, sonra o kurul sana, mesela İstanbul Karaköy Genelevi için; ‘Karaköy Genelevi tarihi doku içinde olan ve bir girişi ve bir çıkışı olan bir bölgededir. Deprem olursa eğer ya da yangın çıkarsa biz bu kadınların hepsini kurtaramayacağız o nedenle rakamların artmasını istemiyoruz’ diyor. 

Bu yanıt sana eğer resmi olarak verilirse bir ölçüde şanslısın çünkü o itiraz dilekçesini alıp idari mahkemeye gidip TC’ye dava açıyorsun. ‘Ben genel kadın olucam’ diyorsun. Fakat yine orada da ala vere dele verelerle dava uzuyor. İdari mahkemelerin hukuksal yükü çok ağır olduğu için, zaten 2-3 yılda sonuçlanan davalar böyle sürüncemede kalıyor...

 

‘Genelev artık düşülen bir yer değil artık!’

 

Ancak aldığımız bir haber var, Ankara Genelevi’nin muhasebesini yapan bir avukat adam bu işi yapıyormuş bir şekilde. Geçen sene 4 arkadaşımız girdi. 4 trans kadın girdi hem de geneleve.

Fakat bu adam 1 lira 2 bin lira alıyordu avukatlık ücreti olarak 2-3 sene evvel, bu adamın bugünkü ücreti 20 bin lira oldu. Yani anlayacağınız gibi genelev artık öyle düşülen, itilen bir yer değil tırnaklarınızla ancak zar zor tırmanabileceğiniz bir yer oldu. Hani eskiden memura kız verilmezdi şimdi memur olmak için 100 binlerce insan sınava giriyor. Aynı böyle. Hepimizin kafasında bir genelev algısı var tabii ki ama o hikayeler biraz 1970’lere dair hikayeler.

Genelevlerde AIDS vakasına bilmem kaç yıldır rastlanmıyor, genelevlerde nefret suçu, ya da kadına yönelik suçlara pek rastlanmıyor. Sigortalar ödeniyor. Sigortasız kadın çalıştırılması ağır yaptırımları olan bir suç. Ayda bir, 5 farklı kurumdan gelen yetkililer kadınları, vekillerin, pezevenklerin olmadığı bir odaya alıyorlar. Hayat nasıl gidiyor, sorunlarınız var mı kızlar gibi araştırmalar yapılıyor.”

 

‘Geneleve Mobese kameraları konuldu’

 

 

Genelevlere Mobese kameraları konulduğunu belirten Şevval, “Polis onları gözetlemek istiyor.  Kadınlar da rahatsızlar çünkü adamlar da gelmiyorlar kameralar olduğu için. En son bu konuda DİSK’e gittik. DİSK, bize 15 yıl önce verdiği cevabı verdi: ‘Şimdi Mobese’lerle mi uğraşacağız.’ Bugün ben demokratım hatta feministim diyen herkesin boynunun borcudur seks işçileri hareketini desteklemek”  diyor.

Şevval’in kelimelerine yetişmek mümkün değil. Her biri gerçek, aynı zamanda her biri akıldışı… Yani duyduklarım karşısında yaşadığım şaşkınlığı ancak bu şekilde ifade edebiliyorum!

Devletin trans kadınların sokaklarda seks işçiliği yapmalarını istemediğini ancak bunun için de hiçbir önlem almadığını belirten Şevval, “Devlet, seks işçiliği ile mücadeleden seks işçileri ile mücadele etmeyi anlıyor çünkü. Ya da sen seks işçileri adına bir şey yaptığında, seks işçiliğini desteklemiş, meşrulaştırmış olarak varsayılıyorsun. Tabii ki seks işçilerinin insan hakları için çalışacağım. Bunun ben diğer insan hakları mücadelelerinden farklı olduğunu görmüyorum. Bence siz de görmeyin” diye konuşuyor. 

 

'Devlet sağlıklı nesillerini korumak istiyor bizden’

Söyleşi, soru cevaplarla devam ediyor.

Şevval, sonlara doğru bir ara;

“IF Film Festivali’nde de söyledim; ‘filmlerin sonunda ölen eşcinseller görmek istemiyorum artık’ diye. Oscar’lık film de yapsalar, sonunda ölen bir eşcinsel ya da trans gördüğünüzde bu bir toplumsal hafızaya sebep oluyor. Sanki başka bir hayat yokmuş gibi! Bir transsan sahnenin sonunda ölüyorsun başka hiç şansın yok! Doğru ve güzel örnekleri çoğaltmak lazım. İnsanlar bu örneklerden motive oluyorlar. Çok güzel eylemler yapıyoruz ama basında yer almak mümkün olmuyor. Çünkü devlet kendi sağlıklı nesillerini korumak istiyor bizden. Kazanmış eşcinsel, becermiş eşcinsel ya da başarılı olmuş trans ya da milyoner olmuş trans örnekleri çoğaltmak lazım” diyor.

 

‘Ortak bir atölye çalışması yapalım’

 

Medyanın eşcinsel ve trans cinayetlerindeki söylem dilinin nasıl değiştirilebileceğini konuşuyoruz en son… Haberi ön yargısız, tarafsız ve nefret söyleminden uzak içimde nasıl verebileceğinden…

Hala Tanığız İnisiyatifi’nden Begüm Baki, “Özellikle 90’ların sonu, 2000’lerin başından bu yana trans bireyler şiddet saçar, bağırır çağırır, kırar döker biçiminde sunuluyor medyada. Zaten sokakta toplumla karşılaşmamız engelleniyor. Bu nedenle translar hakkında sahip olduğumuz bilgiyi sadece medya üzerinden alıyoruz. Didem isimli bir trans arkadaşımız öldüğünde bir gazetede kullanılan fotoğraf, tamam erotik bir pozdu mesela. Onca fotoğraf arasından neden o seçiliyor? Kafamızda tamamen bir fahişe imgesi oluşturuyor o fotoğraf. Ve fahişeler de zaten başlarına gelen şeyi hak ederler! Toplumsal hafıza denilen bir şey var” diyor.

“Belki biz basın mensupları ve sizler ortak bir çalışma yapabiliriz belki. Atölye gibi. İnsan haklarına duyarlı bir biçimde haber yazmanın tekniklerine değinebiliriz birlikte…” diye öneriyorum.  

Sıcak bakıyorlar…

Ara veriliyor ve ben söyleşiden çıkıyorum. Şimdi kendilerinden haber bekliyorum.

Ortak bir dil oluşturmak için bir atölye çağrısı yani…