Gece uyanıp telefonun saatine baktım. Üstelik telefon başka odadaydı. Gece üşenmemişim, hiç ama hiç üşenmemişim. Telefona baktığımda birkaç uyarı gördüm. "Uykumu kaçırmamalıyım" diye düşündüm ama bakmaya devam ettim. Uyuyup uyandım, sabah oldu. Telefonuma baktım. E-postalarıma, sosyal medya hesaplarıma baktım. Ama aslında artık bakan ben değilim, bunun da farkındayım. Hangimiz birbirimizin hesaplarını izlerken aslında bir şeylere baktığını düşünerek bakıyor ki? "Stalk"bu anlamıyla geride kalan bir kavram. Bakıyor ama görmüyoruz. Herkesin kedisi, köpeği, çocuğu, bahçesi, yemeği birbirinin aynı. Bakmıyoruz, bakınıyoruz. Baktığımız kişileri özne değil nesne olarak görüyoruz. Ancak biz bakınırken asıl bize bakılıyor. Ne yaptığımız, nereyi tuşladığımız, ne arama yaptığımızın algoritması sosyal medyanın asıl sahibi. Bize bakarak bizim yolumuzu çiziyorlar. Bizden önce gidiyorlar, yolu pürü pak yapıyorlar, cilalıyorlar. Tam da istenilen yerden geçmen için yol gösterici şirin levhalar koyuyorlar.
Dijital minimalizm uzun zamandır üzerine konuşulan bir kavram. Minimalizm, hayatın her alanını sadeleştirmeye, daha fazla odaklanabileceğin işler üretmeye, kendini eşyanın boyunduruğundan kurtararak maddi ve manevi yüklerinden kurtulmanın bir yolu oldu.
Dijital minimalizm ise her anını dolu dolu yaşayamadığında ölecekmişsin gibi hissettiğin dijital bağımlılığın sadeleştirilmesi.
Yaptığım işlere odaklanamadığımı düşündüğüm, saatte 3-4 kereden fazla telefonumu kontrol ettiğimi fark ettiğim, her gelen bildirim için sesli ya da sessiz bir konum aldığım anların ardından sosyal medya diyetine giriyorum. Onlar da diğer diyetlerim gibi kısa ömürlü oluyor. Twitter uygulamasını telefonumdan sildiğim 1 ay boyunca kaç defa 'explorer'dan twitter sayfasına girdiğimi hatırlamıyorum. "Stayfocused" ya da "Freedom" uygulamaları ile kendi sosyal medyanı bir iç denetimciye emanet edebildiğimi öğrendiğimden beri şaşkınım. Onlar süreyle senin adına kapatıp açıyorlar şalteri. Galiba HBO'nun başkanı haklıydı: "yeni sigara artık beğeniler" demişti. Sigara bağımlılığını insanların sosyal medyada post ettikleri içerik ve görsellere gelen beğenilerle karşılaştırmıştı. Konuyla ilgili yakın zamanda New Yorker'da okuduğum bir makalede yazar, birkaç atıfta bulunuyor. İlki "Dijital Minimalizm" kitabının yazarı Cal Newport'a. Çünkü Port'a göre teknoloji kullanımı için yeni bir felsefe benimsemek gerekiyor. Virgina Woolf "Kendine Ait Bir Oda" yı sahiplenebilmek için nasıl erkek egemen dünyaya seslendiyse bugün o odanın katili sosyal medya. Belki daha da kötü çünkü Woolf, "zihnimi ele geçiremezsiniz" diyordu. Odam olmasa bile zihnim özgür olur diyordu ya hani. Şimdi asıl zihnimiz tutsak değil mi?
Sık sık kullandığım bir alıntı Pascal'dan, insanlığın en büyük sorunu kişinin yalnız bir odada sessizce oturmayı bilemeyişindendir. Pascal 1654 yılında bu cümleyi yazdıktan sonra geçen yıl yazılan bir kitabın başlıklarına bakalım mı? "Nasıl hiçbir şey yapmayız?" Jane Odell'in bu kitabı az evvel bahsettiğim makalenin ana bileşenlerindendi. Kitap basitçe şunu söylüyordu; "hiçbir şey, hiçbir şey yapmamaktan zor değildir" ve yine Henri David Thoreau'dan alıntı yapıyordu.
"Sivil İtaatsizlik"in yazarı Henry David Thoreau bir filozof ve yazar olduğu kadar natüralistti de. Walden – Ormanda Yaşam kitabında ormanda sosyal hayattan uzak kurduğu 19. Yüzyıl için bile marjinal sayılabilecek bir hayatı anlatıyordu. Kendi yaptığı kulübede 2 yıl 2 ay kalmıştı. Kendisine gerekenden fazlasına sahip olmanın mantıksızlığını yaşayarak gösteriyor ve anlatıyordu. İhtiyaç sanılanın nasıl ihtiyaç olmadığını, en az şeyi olanın en zengin kişi olduğunu söylüyor ve ekliyordu;
""Zamanın büyük çoğunluğunda yalnız olmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Birileriyle beraber olmak, en iyileriyle bile olsa, kısa bir süre sonra yorucu ve tüketici bir hal alır. Yalnız olmayı seviyorum. Yalnızlıktan daha arkadaş canlısı bir arkadaş görmedim."
Thoreau'nun bu deyişini sosyal medya açısından okuyan bir tek ben değilim herhalde?..
İşe yaradığımızı hissettiğimiz yere, doğaya dönebilsek, zihni meşgul eden hatta tahakküm altına alan, akla zarar cebe zarar teknolojiyi bizim ona değil onun bize hizmet edeceği ölçüde kullanabilsek, Walden nehri kıyısında uzun yürüyüşler yaparak onlarca yazarı ve filozofu etkilemiş Thoreau'yu anlamaya çalışsak güzel olmaz mıydı?
Ben bir deneyeyim diyorum. Dijital minimalizme sosyal medya diyetimle başlıyorum. 1, 2, 3, Tıp!..