Babam 8 Aralık 2023'te öldü. 18 Ocak 2024'te Sundance Film Festivali başladı. Ben hâlâ ölen babamın yasını tutarken ve onu hayatımda bir daha asla göremeyeceğimi düşünürken, festivalde gösterilen iki belgesel bize "durun her şey bitmedi" der gibiydi. "Eternal You" ve "Love Machina" yapay zekâ ve ölümden sonraki yaşam arasındaki bağlantıyı inceleyen iki belgesel film.
Bazı şirketler, dijital bir anma yerini ziyaret etmeye, ölen sevdiklerimizin simüle edilmiş bir temsiliyle zaman geçirmeye olanak tanıyan sanal gerçeklik deneyimleri sunuyor. Ayrıca, kendi dijital verilerinizden geliştirilen bir avatar ile sonsuza kadar dijital bir varlık olarak yaşama seçeneğine sahip olduğumuzu da biliyoruz. İşte bu iki belgesel de bu konuları ele alıyor.
Örneğin Eternal You filmi teknoloji şirketlerinin ölen kişilerin dijital temsillerini oluşturmak için yapay zekâ kullanımını araştırıyor. Sundance'teki bir gösterim sırasında belgeselin yönetmenleri, Batı toplumlarının yas tutma sürecinde karşılaştıkları güçlükler hakkında da bir tartışma başlatmak istediklerini ifade ettiler. Love Machina'da fütüristler Martine ve Bina Rothblatt, aşk hikâyelerini sonsuza dek sürdürebilmek için Bina'nın bilincini bir robota aktarmak amacıyla Bina48 adında insansı bir yapay zekâ geliştiriyor. Yapay zekâ geliştiricileri bir süredir aşkınlığı kolaylaştırabilecek ve hatta sevdikleriyle iletişimi simüle edebilecek teknolojiler üzerinde çalışıyorlar.
Yas tutmanın biricikliği
Başsağlığına gelenler babamı kaybettiğimizi, onun bu dünyadan göçtüğünü, onun artık bir melek olduğunu, ebedi uykuya daldığını söylediler. Ben herkese babamı kaybettiğimi söyledim farkında olmadan, öldüğünü değil. Etrafımı saran küçük gruptan başlayarak ölüm kelimesi bir şekilde reddediliyordu. Bu inkâra, kendimi babasız yeni bir hayata hazırlamam gerektiği fikri de eşlik ediyordu şüphesiz. Ancak bugün araştırmalar, yas sürecinin artık sadece bir geride bırakma süreci olmadığını, yas ve matem sürecinin literatürü uzun süre meşgul eden aşamalı modellerden daha karmaşık hale geldiğini gösteriyor.
Sevdiğiniz kişinin ölümü sizin bir parçanızın ölümü gibi olabilir. Onunla yaşadığınız hayatın ölümü. Onu bir daha göreceğiniz anların ölümü. Bu gerçekle yaşamak kolay değil ve aslolan bu gerçekle yaşamaya herkesin son derece biricik tepkiler veriyor oluşu. Kocasının ölümünün ardından kaleme aldığı "O Yılın Büyüsü" kitabında söylediği gibi yas dalgalar halinde gelen bir süreç. Kimi zaman o kadar azgın ki altında nefessiz kalıp boğularak öleceğinizi düşünüyorsunuz. Kimi zaman hafif hafif vuruyor sahile, bir yandan ağlarken bir yandan gülümsüyorsunuz.
Hissettiğiniz boşluğun yerine ne koyacağınızı bilemediğiniz çok gün oluyor. Yine babamın konusunu açsam karşımdakini üzer miyim, ya da acaba çok mu uzattığımı düşünürler düşünceleri arasında gidip geliyorum. Bazı günler boş bir sayfaya uzun uzun bakıyor ve o gün yeterince çalıştığımı düşünüyorum mesela. Çünkü yapamıyorum. Çünkü düşüncelerim kafamın içinde akmıyor, kağıda dökülmüyor, döküldüklerinde de kafamdakileri yansıtmıyor. Bu duyguları geldikleri gibi kabul etmeyi, yasın acılı sürecinden geçerek kaybı hayatının bir parçası olarak anlamayı bilmekle onu yapmak arasında bir ayrım olduğu muhakkak. Yas sürecinin nasıl yaşanacağını, sevdiğiniz kişiyi nasıl özleyeceğinizi kimsenin size söyleyemeyeceğini sadece ben yazmıyorum, Roland Barthes da "Yas Günlükleri" kitabında bu konuyu anlatıyor. Burada tutunmamız gereken herkes farklı özlüyor ama herkes özlüyor, herkes farklı hissediyor ama herkes yoğun duygular yaşıyor düşüncesi olabilir.
Teknoloji gelişmeye devam ettikçe...
Kaybettiklerimiz için yas tutma ve onları hatırlama yöntemlerimizin de gelişmeye devam edeceği açık. Bu gelişmeler bireylerin yas sürecini yaşamaları ve dijital çağda sevdiklerinin anısını onurlandırmaları için anlamlı yollar bulmaya davet ediyor. Ama ne pahasına? Henüz bilmiyoruz. Sanal gerçeklik teknolojisinin kullanımı, sadece anma deneyimlerini değil, hatırlama ve yas tutma biçimlerimizi de değiştiriyor şüphesiz. Ölümden sonraki yaşam ve yapay zekâ gibi temaları işleyen belgeseller, yasın daha önce karşılaşılmamış yönlerine dair içgörüler sunarken, bu anlatıların izleyicilerle paylaşılması, yasın normalleştirildiği çağdaş bir paradigmaya katkıda bulunuyor.
Yapay zekâ ile ölümden sonraki yaşam dediğimizde iki şeyden bahsediyoruz. Bir ölen kişinin ardından kalanların yaşadıkları süreç, bir de bir gün ölecek olduğumuzu bildiğimizden bizden sonraki süreci olan katkımız. Örneğin birçok insan yapay zekâ firmalarına başvuruyor ve kendilerinin bir avatarını oluşturuyor. Amaç gelecek nesillere kendini bırakabilmek. Çünkü bir avatar oluştururken onun "gerçekçi" olabilmesinin yolu aynı zamanda onun sizinle uzun vakit geçiriyor oluşu. Oluşturacağınız avatarı ne kadar veri ile donatırsanız sonuç o kadar "gerçeğe yakın" oluyor elbette. Bir diğer seçenek ise bahsettiğim iki belgeselde süreci anlatılan avatarlar oluşturmak. Ölenin ardından oluşturulan interaktif avatar yine ondan elinizde kalan fotoğraflar, videolar, belgeler ile oluşturuluyor.
Black Mirror ile başlayan süreç
Bu yazdıklarımı okurken çoğunuzun aklından Black Mirror dizisi geçebilir. Dijital yas mümkün mü? İnsanlar ve robotların iç içe geçtiği durumda bizden geriye ne kalıyor soruları Black Mirror izlerken hepimizi meşgul etmişti. İkinci sezonda yayınlanan bölümde Martha sevdiğini kaybetmiş ve ağır bir yas dönemi geçiren genç bir kadındı. Partneri ile iletişim kuracağı bir chatbot aracılığıyla hem biz hem Martha duygudan duyguya koşuyor ve yeni sorular aklında beliriyordu. Ne kadar çok bilgi verirseniz avatara simülasyon o kadar güçlü oluyor kuşkusuz. Martha'nın partneri de espriler yapıyor, geçmişle ilgili sadece ikilinin bilebileceği detaylar hatırlıyordu. Martha başta bu deneyime karşı çıksa da ardından bir üst pakede geçerek ses hizmeti satın alıyor ve ardından bir üst pakede geçerek bir bu sese bir vücut kazandırıyordu. Ne yaparsa yapsın karşısındaki kişinin sevdiği kişi olduğundan şüphe duymasına rağmen dizinin sonu son derece düşündürücüydü.
Sanal Llama filminde, dünya nüfusunun hızlı artışı sebebiyle, zihninizi sonsuza dek yaşayacağınız bir yuvaya yüklemek ve dünyayı bir bedenin yükünden kurtarmak tartışılıyordu. İki kardeşi bölen fikir iklim krizine de bir çözüm getirmeyi amaçlıyordu ama bedenimizden vazgeçmek pahasına.
Şimdi artık sadece bilim kurgu filmlerinde görmediğimiz yapay zekâ olanakları Çin'de ve Japonya'da yas sürecinin bir parçası haline gelmiş bile. France 24'ün 2024 yılının başında yaptığı bir habere göre ölen çocuklarının yapay zekâ ile geri getiren ailelerin sayısı her gün artıyor ve yapay zekâ endüstrisi özellikle bu iki ülkede patlama yaşıyor. 20 gün içinde teslim alacağınız temel düzey bir avatarın fiyatı 2800 dolar civarında. Bu ücretin üzerine çıkmaya hazır olanlar için ek ve geliştirilmiş başka hizmetler de sunuluyor.
Eleştirmek kolay. Anlamak ise zor. Yapay zekâ teknolojisi kuşkusuz bir yapa zekâ okuryazarlığı gerektiriyor. Ancak bu okuryazarlığa sahip olduktan sonra maruz kaldığımız süreci daha kolay değerlendirebiliriz.
İnsan düşünmeden ve sormadan edemiyor. Siz ne yapardınız? Teknolojinin size sunduğu hangi olanakları kabul eder hangi noktaya kırmızı çizgi derdiniz?
Aslı Kotaman kimdir?
Aslı Kotaman Universitaat Ruhr, CAIS entitüsüne bağlı olarak diziler, filmler, medya dolayımıyla hayatımıza giren tüm içerikler üzerine çalışıyor. Kotaman, lisans ve yüksek lisansını gazetecilik, doktorasını ve doçentliğini sinema alanında tamamladı. Sanatın Erkeksiz Tarihi, Zihin Koleksiyoncusu ve Açıkçası Canım Umurumda Değil deneme kitaplarının yazarı Kotaman'ın akademik olarak yayımladığı Türkçe ve İngilizce makale ve kitapları mevcuttur. Gazete yazılarına ve sosyal medya üzerinden yaptığı yayınlara devam eden Kotaman'ın çalışma alanları içersinde diziler, film eleştirileri, feminist yazın, temsil, bakış alanları bulunuyor. |