Aslı Kotaman

03 Mart 2019

Çağımızın en ünlü yönetmeni: Kristof Kolomb

1880 yılında Tayland’ın kraliçesi herkesin gözü önünde, boğularak ölmüştü. Çünkü kraliçeye dokunmak yasaktı!

Galiba kendi kazdığımız kuyuya düştük. Gün geçmiyor ki şaşırmayalım. Ama şaşırma da günün belirli saatinde hissetmemiz gereken duygulardan biri oldu sadece.

Geçtiğimiz yıl bu vakitlerde kaybettiğimiz Engin Geçtan, hayatı şöyle anlatıyordu: “Önce günaydın, sonra biraz haz, biraz acı, biraz aşk, biraz hayal kırıklığı, biraz sıcaklık, biraz yalnızlık, biraz boyun eğme, biraz başkaldırı ve ardından iyi geceler.” Hayatın olduğu kadar bir günün de hikayesi. Üstelik artık sosyal medya sayesinde duygu geçişleri çok hızlı. Twitter’da arka arkaya okuduğunuz haberler, Instagram’da hayatının en mutlu gününü yaşayan arkadaşınızın koyduğu paylaşım fotoğrafından hemen sonra başka birinden gelen “bugün artık bitsin” postu.

Hangisine duygulanacağınızı şaşırmıyor musunuz? Ben şaşırıyorum.

TFF Başkanı, İddaa ihalesine giriyor. Şaşırıyorum. Şaşırma günümün rutini, ayrılmaz parçası. Tek eksiğim, o eski şaşırmaların nereye gittiğini bilmemem. Eskiden dolu dolu gün boyu şaşırıyordum. Şimdi süre kısaldı, uzun süremiyor. Ağzımda bıraktığı tadı bile anlayamadan yeni bir şaşırma peşine düşüyorum.

5 yıl önce bir yüksek lisans sınavının jürisindeydim. Öğrencilere kapımız açık, dolayısıyla soracağım sorular çok ağır olmamalı, onu biliyorum. Öğrenci karşıma geliyor ve “okul birincisi olarak bitirdim lisansı” diyor. Bakınız, altını çiziyorum. Dönem birincisi değil, bölüm birincisi değil, fakülte birincisi değil, üniversitenin birincisi. Bölümünü soruyorum, “Radyo TV, Sinema” diyor. “O zaman” diyorum, “en beğendiğin yönetmeni paylaşır mısın bizimle?”

Sonrasındaki konuşmaya şu an hâlâ, her düşündüğümde şaşırıyorum. Okuyunca sizde şaşıracaksınız.

Aday öğrenci bana “aslında dilimin ucunda adı” diyor. İçimden ha gayret diyorum. Ağız dolusu hımm, şey, offf’ların ardından, “bence siz kesin biliyorsunuzdur adını” diyor, K’li bir yönetmendi. “Ayy hocam yani aklımda ama, çıkaramıyorum” diyor. Olabilir. Sonra isim geliyor. “Buldum, Kristof Kolomb!”

Yıllarca ders vermiş, tecrübeli bir hocayım. Öğrencinin aslında Krzysztof Kieślowski’yi kastetmek istediğini ama yönetmeni bildiği ve sevdiği için değil, ben bilip seviyorumdur diye söylediğini anlıyorum. Şaşırdınız mı?

Valla ben şaşırmıyorum desem yalan olur. Tam artık şaşıramam dediğim noktada, insanların bilmedikleri konularda ahkam kesmelerine, “valla ben onu okumadım ama”, “ben o dediğin adamları bilmem ama” diyerek ama ile biten cümlelere, bu cümlelerin ardından hep en iyiyi kendisinin bildiğini sananlara şaşırıyorum.

Dünya nüfusunun beşte biri 1 doların altında bir ücretle yaşarken, Afrika’da 30 milyon kişi AİDS hastalığına yakalanmışken, aklıma Van Gogh’un kardeşine yazdığı mektup geliyor: “İçimde kocaman bir ateş yanıyor ama gelip geçenler sadece bacadan tüten dumanı görüyor.”

Gabriel Garcia Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık kitabını 2 senede tamamlamış. Ancak kitapla ilgili 15 sene düşünmüş. “Bu romanı keyifle okuyan ve kitabın içindeki karakterlere hiç şaşırmayan sıradan insanlar gördüm” diye anlatır. Şaşırmadı okurlar diyor, çünkü onlara hayatlarında olmayan hiçbir şeyi anlatmadım.

Benim şaşkınlığım nereden geliyor peki? Demek henüz otomatik bir portakal olmadım. Stanley Kubrick'in 1971 yılında yönettiği film, konusunu İngiliz yazar Anthony Burgess'in aynı adlı romanından alıyordu.  Bana göre bir nevi şaşırma duygusu artık ortadan kalkmış, her türlü garipliği kanıksamış insandı otomatik portakal.

Oysa ben dün haberleri okuyunca parkta boşanma davasına baktığı kadınla öpüşürken yakalanmış hâkimi okudum. Sonra çocuklarına aşı yaptırmayanlardaki sayının artışını. Şaşırdım kaldım.

Henüz hikayesi yazılmamış bir roman karakteriyim. Oscar Wilde “dünyanın gerçek gizemi görünmeyen değil de görünendedir” diyordu. Görmediklerimi değil gördüklerimi şaşkınlıkla karşılıyor olmam bundan olabilir mi? Ya siz etrafınızda gördüklerinize şaşırıyor musunuz? Yoksa artık hiçbir şeye şaşırmıyorum diyen otomatik portakallardan mı oldunuz?

(Not: Hikâyeyi paylaştığımda başlık fikrini veren Burhanettin Kaya’ya sevgilerimle!..)