Adam sadece dayak yemekle kalsa iyiydi. Habere göre çevrede dayağı izleyenler, dövenleri haklı buldu! Gerçi böyle haberlere Türkiye’den şaşırmak oldukça zor. Biz konumuza dönelim. Yıllardır yapılan her araştırma aynı şeyi doğruluyordu. Sonunu bilmek hikayeyi güzelleştirir, zannedildiği gibi heyecanı öldürmez hatta körükler. Bundandır ki bazılarımız kitabı okumaya başladığında en arka sayfaya kaçamak bir bakış atar. Elbette bile isteye hikayenin tüm ayrıntılarıyla paylaşılmasından bahsetmiyoruz. Daha çok merak etmenizi sağlayacak Hansel ve Gretel kıtırlarından bahsediyoruz.
Açılışında ne olacağını izleyiciyle paylaşan Yunan trajedileri ya da çoğunlukla insanların aşina olduğu masallardan esinlenen hikayeleri yazarı Shakespeare, o bölümde ne olacağını bölüm adında veren 18. ve 19. Yüzyıl romanlarının geleneği aslında 20 yüzyılda da devam ediyordu. 1976’da Star Wars filmi henüz vizyona girmeden tam bir sene önce George Lucas filmde neler olacağının ayrıntılı hikayesini ve filmin sonunu New York Times gazetesine yazmıştı. Ancak o dönemde filmler çok az salonda vizyona giriyordu ve internet çağı henüz başlamamıştı. Bu iki gelişme büyük bir değişimi beraberinde getirdi. Örneğin sinema sektörü Star Wars ve Jaws filmlerine kadar aynı anda çokça salonda gösterime giren filmlere alışık değildi. Star Wars 32 salonda gösterime girerken bir hafta içinde bu salon sayısı ancak 40’ı bulmuştu. Oysa şimdi Avengers End Game sadece Amerika’da 4474 salonda gösterime girdi.
1999’da gösterime giren “Altıncı His” filmi 2 gelişmeyi de ucundan yakalamıştı ve artık spoiler korkulan canavardı. Zamanla iş öyle bir hale geldi ki bırakın izleyicileri, oyuncular filmde ya da dizide ne çekileceği konusunda az bilgiyle donatılıyor. Çünkü spoiler tehlikesi kol geziyor. Bu tehlike pop kültürüne sanki hayatın her döneminde hikayelerin sonlarını bilmekten korkmuşuz ya da sadece bildiğimiz hikayeleri dinlemekten ve izlemekten keyif almamışız gibi bir yanılsama yaratıyor.
Tek kanallı, tek televizyonlu evlerde hiç kimsenin derdi spoiler değildi kuşkusuz. Ancak bugün beklediğimiz dizi ya da filmde karakterlerin başına gelenleri önceden duymamak için çırpınıyoruz. İlk seyreden biz olmalıyız. Elimizi çabuk tutmalıyız. Her yönden akın akın bize doğru akan bilgiyi engellemeliyiz. Ya da öyle mi?
Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” kitabını okuyanlar bilir. Cinayetin işleneceğini hepimiz biliriz, kimse bunu engellemek için bir şey yapmaz. Kitap “Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, psikoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah 05:30’da kalkmıştı. O da ne? Marquez daha kitabın başında spoiler mı veriyordu?
Ya da Amerikan Güzeli filminin açılış sekansını hatırlayanınız var mı? Film ana karakter Lester Burnham’ın konuşmasıyla açılır. “ Burası benim mahallem, benim sokağım; bu benim hayatım. 42 yaşındayım ve bir yıldan az bir zaman içinde ölmüş olacağım.” Sam Mendes, Marquez’in izindeydi.
“Dile getirilemeyen bir yanıtın sorusu da dile getirilemez. Gizem yoktur. Bir soru sorulabiliyorsa, yanıtlanabilir de “ der Wittgenstein.
Yüzyıllardır kurmaca hikayelere pervane oluyoruz. Masallar, kitaplar, şarkılar, filmler. Hatta çoğu zaman dedikodular bile kurmaca. Hikaye dinlemeyi seviyoruz. Sonunu biliyor oluşumuz, bizi hikayeden soğutmuyor dahası bu bizi hikayeye daha çok bağlıyor. Bunu yapılan onlarca akademik araştırmadan biliyorum. Ama bu akademik araştırmaları okumamış olsaydım bile, bu bilgiyi yıllar önce sinemada çıkışında arkadaşını telefonla arayan kadından öğrenmiş olurdum. “film çok güzeldi, kız sonunda ölüyor, gelmen lazım.”
Yıl 2013, Kazakistan Almata’da bir taksiye bindim. Yanımdaki 2 arkadaşımla Türkçe konuştuğumuzu anlayan şoför, “ben Dunganım” dedi. Çin’den geleli birkaç sene olmuş Almata’ya. Kırık Türkçesiyle bize “Muhteşem Yüzyıl” dizisini hiç kaçırmadığını söyledi. Pargalı’ya ne olacak diye sordu. Sizce? Diye sordum. Parga’lının öldüğünü ikimizin de bildiğini varsayarak, bunu söylersek spoiler oluyor mu dedim. Yok yok dedi, söylemeyin, izleyeceğim. Merak edip sordu, aslında biliyordu ama sonra öğrenmek istemedi. Ve Pargalı bizi yanıltmadı.
Spoiler, Türkçeye belki sürpriz bozan diye çevrilebilir. Yıkan, bozan, berbat eden, baltalayan anlamlarına da geliyor. Film ya da kitapta olay örgüsü ile ilgili bilginin sızdırılması demek. Aslında spoilerın ne demek olduğunu anlatan nefis bir tanım okumuştum. Spoiler “meğer” demek diye. “Meğer adam kızı kendi öldürmüş ya”, “meğer film bugünde geçiyormuş ya”, “meğer o çocuk ölüymüş ya”. Rhett sonunda Scarlett’i terk ediyor. Ben 20 kere seyretmişimdir, şimdilik hiç süprizli son olmadı. Ya da bir tanesinin adını ben koyayım.
İzleme deneyiminin internet üzerinden 7/24 yaşanabiliyor olması kuşkusuz bu durumun önünü açıyor. Ayrıca özellikle yabancı dizilerin plot twist denilen sinema ve edebiyatta uzun zamandır kullanılan ters köşeleri artık daha sık kullandığını görüyoruz. Plot twist kavramı dilimizde de bu şekilde kullanılagelmiş, anlamı beklenmedik bir anda olay örgüsünde yaşanan kırılma. Filmin sizi ters köşeye yatırması, bir nevi Kayzer Soze.
Olay örgüsündeki o kırılma ile bizi bir anda ters köşeye yatıran filmlerden, Olağan Şüpheliler, Dövüş Klübü, Chinatown, 13. Cuma, Köy, Kimlik, 6.His, Vahşi Şeyler ilk aklıma gelenler. Lost, Game of Thrones gibi dizilerde aynı yolu izliyor. Bir farkla. Bu dizilerin hemen izlenmesi, çabucak tüketilmesi, bekletilmemesi için biz izleyici tavşanlara, spoilerlar havuç yapılıyor. Gümüş tepside sunuluyor ki tadından yenmesin. Çünkü bizim yıllardır okuduğumuz araştırmaları pazarlamacılar da uyguluyor elbette. Spoilerların bir filmin keyfini kaçırmak şöyle dursun tam tersine keyfin tamamlayıcısı olduğu artık biliniyor. Sonunu bildiğimiz hikayeleri bazen daha çok seviyor olabilir miyiz? Sonunda ne olacağını bile bile dinliyor ve izliyoruz. Zira Vladimir Propp “Masalın Biçim Bilimi” kitabında Rus masallarını inceliyor. Toplam 31 şablon ve 7 ana karakter buluyor. Genellemeye giderek aslında anlatıların hep benzer şeyleri anlattıklarını söylersek yanlış olmaz. Sadece bu da değil, diyelim gideceğiniz yolu biliyorsunuz diyor araştırmacılar. O zaman manzaranın keyfine daha çok varmaz mısınız? İzlediğiniz film, dizi ya da okuduğunuz kitaptaki sürpriz gelişmeyi öğrenmek, sizi izleyip okuduklarınızla ilgili estetik öğelere daha fazla itiyor olabilir.
Sonunu bildiğinde insanlar kendilerini birkaç sebepten daha güvenli hissedebiliyor demiştik. Önemli bir kırılmayı bilmek ona doğru giden ipuçlarını toplayabilmeye de yardım ediyor.
İpuçlarını toplayabilmek hikayenin tümünü kavrayabilmek açısından çok önemlidir. Örneğin bir ressamın hayatını bilirseniz, müzede gezerken gördüğünüz resimlerdeki ipuçlarını yakalarsınız. Bu ressamı daha iyi tanımanıza, onu ve resmini daha kolay hatırlayabilmenize yol açar. Böylece gördüğünüz resimleri kendi kelimelerinizle hikayeleştirmiş ve kurgulamış olursunuz.
Örneğin, Frida bu otobüste kaza yaptı. Demir çubuk sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Başlar başlamaz spoiler vermiş oldum ama bu resmi anlamak için Frida’nın genç yaşta geçirdiği trafik kazasının hayatı üzerinde nasıl derin izler bıraktığını bilmek gerekiyor. Okuldan dönerken bindiği otobüs bir tramvayla çarpıştı. Otobüstekilerin birçoğu orada öldü. Frida ağır yaralandı. Kazada otobüste olan erkek arkadaşı, kazanın ardından Frida’yı birkaç kez ziyaret etti ve ardından sadece Frida’yı değil ama Meksika’yı da terk etti. Frida uzun süre yatağa bağlı kaldı. Annesinin yatağının tavanına ayna astırması ve böylece Frida’nın kendini çizebilmesini sağlaması bu döneme rastlar. Aynı zamanda yatağına adeta merdivene benzeyen bir şövale yaptıran aile onun kendini ifade etmesine de olanak sağlamış oldu.
Yukarıda yazdığım paragrafın ardından neden kendini yatakta bu şekilde çizdiği ile ilgili bir fikir sahibi olabiliriz. Ve bu televizyon bizim konuyla daha çok ilgilenmemize sebep olur gibi gibi gibi.
Belki de olaya şöyle yaklaşmalıyız. Filmler için bu teori geçerli olmayacak olsa da televizyon dizilerinin spoilerlara ihtiyacı var. Spoiler veremeyecek bir hikaye hiçbir zaman gerçekten ilginç bir hikaye olmayacak.
Hayat da her zaman filmlere benziyor. Sonunu kestiriyor ama yine de merak ediyoruz. Bütün ayrıntıları bilmemeye gayret ediyor ve kurmacayı gerçeklikten daha keyifli buluyoruz. Bize gerçeği söyleyenleri dövüyor ve onları suçluyoruz.