Aris Nalcı

06 Ekim 2013

Taksim'deki su birikintisine yansıyan 'yayalaşmış' reklamlar

İstanbul yine kışa hazırlanıyor. İklim değişiklikleri nedeniyle yazdan kışa yaptığımız sert geçiş geçtiğimzi haftaki bir haberi hatırlatıyor bana

 

Nedir nihayetinde reklamları eleştiriden üstün kılan?
Kırmızı, hareketli neon ışıklarıyla yazılan yazılar değil,
yazıyı asfalttan yansıtan ateşli su birikintisi...

Walter Benjamin

 

İstanbul yine kışa hazırlanıyor. İklim değişiklikleri nedeniyle yazdan kışa yaptığımız sert geçiş geçtiğimzi haftaki bir haberi hatırlatıyor bana.
Kuzey kutbundaki erimeler taşımacılık şirketlerinin gemilerinin rotalarını değiştirmelerini sağlamış. Neymiş eskiden kara kıtayı dolaşıp ABD'ye varacağına şimdi kuzey kutbundan kestirmeden vardıklarından daha ucuza taşıma yapabiliyorlarmış...
Rusya'da tutuklanan Greenpeace eylemcileri de tam da bu yüzden eylem yapıyorlardı işte.

Ama nafile. Petrol kuyularının sahipleri buzulları eritmeye, çevreci reklamlarıyla da bizleri kandırmaya devam edecekler...

Başlığın hemen altına taşıdığım sözler Walter Benjamin'e ait ama ben bunu WJT Mithcell'in İşgal Et makalesinden alıntıladım. (İşgal Et / Kollektif Kitap) O da Wallstreet'teki İşgal Et eylemlerinden bir pankarttan almış...

İçerisindeki derin anlam bir yana Taksim'deki yayalaştırma projesinin ardından ilk yağmurlarla birlikte iklim kurbanı Taksim'in yeni meydanındaki su birikintilerine yansıyan reklamları çağrıştırdı bana.

“Nedir nihayetinde bu reklamları eleştiriden üstün kılan?”
Devletin yayalaştırma adı altında bize ait alanları satarak; satın alarak veya 'kamulaştırma' diyerek elimizden alıp asfaltlaması.
'En güzel meydan', 'güzelleştirme' kelimelerinin içerisinde geçtiği reklam metinleri. Gelecekte belki de çoğumuzun göremeyeceği bir tairte tamamlanacağını söyleyip oyunuzu isteyen metro projeleri. Geleceğimize adeta ipotek koyan reklamlar.

 

Kırmızı, hareketli neon ışıklarıyla yazılan yazılar değil,
yazıyı asfalttan yansıtan ateşli su birikintisi...

 

Ama yine o asfaltın kaliteSİZliği sebebiyle oluşan çöküntüler ve onu dolduran yağmur.
O kadar güçlü bir kapital ki bu devletin kullandığını söylediği.
İşte o asfalt çöküntülerine bile yansıyor. Kaçamıyorsunuz reklamlardan. Kazalardan bile reklam çıkaran ama televizyonda gizli reklam gösterilmesini cezalandıran. Halbuki en gizli reklamı kendileri yapmaktalar.
Asfatı yapan ve çökmesini isteyen bir asfalt fabrikası patronu gibi.
Buzdolabı yapan ama 5 yılda bozulmasını isteyen bir patron.

Oysa eskiden bozumayan buzdolapları; yani kilerler...

Yağmurdan dolmayan sadece çamurlanan toprak yollar vardı.
Ama toprak ana bu emperyalist düşünceye yetmedi. Çünkü toprak üzerimizi kirletebilirdi ama bizler onu temzilerdik. Oysa asfalt çöktüğünde illa belediyeye ihtiyacımız olacak. Dolap bozulduğunda de servise...
 

İçerisinde bulunduğumuz sistem öyle bir sistem ki bizlere sorunlu teknolojiler satarak bize hizmet verdiğini söyleyerek bizden hizmet alıyor... Bizden çalıyor...

Ama ne yaparsın İstanbul birkaç gün daha yağmur altında kalacakmış.
Ardından da kış geliyor. İstanbul'un çökük asfaltlarında bu kez eylemlerin yüzleri, direnişin renkleri yansıyacak belki de bu yıl. Kara gökdelenlerin, marka otellerin isimleri yerine...