Aris Nalcı

16 Ağustos 2015

Neredeydin Tanrım!

Neredesin Tanrım, umutsuzlara umut verip sonra geri alanları utandır sen!

Başlıktaki kelimeler Tuzla'daki Ermeni kampı; Kamp Armen'in yıkılan bina duvarının içinde yazıyor. Kamp'taki yıkım başladıktan sonra vardığımda bu cümleler karşılıyordu beni. Bu cümlelerin gücüyle başlayan ve devam eden Kamp'taki direniş 100. gününe girdi.

Girdi, ama nasıl girdi bir de oradakilere sormak gerek...

Destek için gelip de elinden birşey gelmeyince geri dönenlerle...

Uzaktan yazıp çizenlerle...

Benim gibi İstanbul'da olduğu fırsatlarda oradakilere destek atarak...

Seçim öncesi kampı kendine malzeme yapanlarla...

13 Ağustos akşamı da Kamp'a saldırı haberini aldık. Kampın yan girişine gelenlerin (asıl girişi yıllar önce yıkılmıştı) nöbettekilere saldırması sonrasında olaylar yatıştırılsa da direnişten 2 kişi yaralanmıştı.

Direnişin lokomotifi Nor Zartonk "Soykırımcı zihniyetin bir tezahürü olan bu saldırıların direncimizi kıramayacağını ve Kamp Armen Direnişini aynı kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz" derken CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan'ın açıklaması çok daha derin düşüncelere sevk ediyor bizleri: "Ermeni toplumu başta olmak üzere diğer tüm azınlıkların mülkiyetleriyle ilgili kapsamlı bir yasal düzenleme yapılması zorunluluktur. Ancak, Kamp Armen’in durumu bu yasal düzenleme beklenmeden çözülmelidir".

(İç ve dış) savaşa, seçim-koalisyon tartışmalarına bakıldığında en sessizinden darbe yiyenler hep 'azınlık'takiler oldu. Etnik veya siyasal fark etmez. Azınlık her zaman darbeyi en sessiz yiyen.

Suriye'deki savaşta Ermeni ve Süryaniler ancak "Türkiye kucak açtı" başlıklarıyla gündem olabilirken, birkaç büyük manşet sonra, kaçırılan Ermenilerin veya Süryani Papazların akıbetlerini soran yine Süryaniler ve Ermeniler kaldı.

Halep'te kalan Ermeniler hâlâ yüzlerce çocuğunu saldırıların merkezindeki Ermeni okulunda anadilde eğitim alabilsinler diye yetiştiriyor.

Kimsenin haberi olmadan.
Haber olmaya gerek duymadan.

Kendi sessizliği içinde...

Savaşın ilk yıllarında "ÖSO'cu musunuz? Esad'cı mı?" sorularıyla sıkboğaz edilen Suriye Ermenileri kendi yağlarıyla kavruluyorlar şimdi...

Hâlâ Halep'teki Ermeni kilisesinde yapılıyor düğünler.

Çatısı bombalanan kilisede.

Agos'un sayfaları dışında haber alamaz oldunuz Suriye'deki Ermenilerden, değil mi?

Biliyorlardı...

Biliyorduk...

Bekliyorduk...

Türkiye'deki kamplarda Ermeni mültecilere ne kadar 'iyi' davranıldığını AFAD videoları ile dünyaya İngilizce altyazılarla anlatmaya çalışan AK Parti hükümeti kendi Ermenilerini (ve diğerlerini) korumakta pek de o kadar hevesli değil.

Anlaşılan biz içteki Ermeniler'in uluslararası medya değeri o kadar yüksek değil!

 

Vaatler ve yalanlar arasında kaybolan bizler

 

HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu: “Bu yetimhaneyi korumak, orayı asıl sahiplerine iade etmek aslında bu ülkenin kollayamadığı ve barış için hayatını veren bir insanı (Hrant Dink) yaşatmak anlamına da gelmektedir” diye İçişleri Bakanı'nın yanıtlması üzerine meclis gündemine taşıdı Kamp Armen'e yapılan saldırıyı. Kerestecioğlu'nun sözlerinin doğruluğu bir o kadar da bizlerin yalnızlığına ışık tutuyor.

'Bu yetimhaneyi kollayamayan, orayı asıl sahiplerine iade etmeyen, barış için hayatlarını verenleri yaşatmak istemeyen'lerin ülkesi olmaya daha mı yakın Türkiye diye düşündürüyor.

Şu anda AK Parti İstanbul milletvekili Markar Esayan'ın seçim öncesinde Kamp Armen'in iadesini sağlayacaklarını ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile Kamp'ta bir şenlik yapacağını dile getiriyordu. Kamp'ı şu an kendine 'tutsak' eden kişiler ise tam da iadenin yapılması beklenen toplantıdan önce ve tam da seçimden birkaç gün önce randevularını seçim sonrasına kaydırıp bir daha görüşmediler Ermenilerle...

Oysa ne güzel kardeş kardeş direniyorduk değil mi kampta!

Seçim öncesi flamalarla Kamp'a gelmek isteyen partilerden ne genel bir tavır ne de bir adım var Kamp için.

Sadece birkaç kişi konuşuyor yine.

Şaşırdık mı. Hayır!

Selina Doğan'ın basın açıklamasında bu iadeye ne olduğu ile ilgili bir bilgi de var:

"Seçimlerin öncesinde AKP iktidarı sorunu çözeceğine dair söz vermişti. Kampın Hazine tarafından kamulaştırılarak 49 yıl süreyle önceki kampın gerçek sahibi Gedikpaşa Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfına tahsis edilmesi gündeme getirilmişti. Ancak AKP iktidarı en iyi bildiği “oyalama” taktiğini devreye sokarak bu verdiği sözü ne seçim öncesinde ne de seçim sonrasında yerine getirmiştir"

Biz bu memleketin siyasetçilerinin yalancılığına alışkın olduğumuz için kendi milletvekillerimizi hep istedik. Ne yazık ki bizleri başkalarının bizim kadar iyi temsil edemeyeceğini. Yüreğimizin yanığını bizler kadar çok az dostumuzun hissedebileceğini biliyorduk.

Gazeteci dostlarımızın seçim-koalisyon gündemine boğulunca Tuzla'ya kamera göndermekten imtina edeceklerini, oradaki haberleri yalnızca Nor Zartonk sitesinden alabileceğimizi biliyorduk.

Bekliyorduk...

Ama yine de umutluyuz.

Halep'te her hafta çatısız kilisesinde pazar badarak'ına (ayin) giden Suriyeli Ermeniler gibi...

Rakel Dink'in Agos'a söylediği gibi: "Türkiye’nin her yerinde akan kan bu umudumuzdan bile utanır hale getirdi bizi. Suruç ve sonrası yaşananlar bizi kabuğumuza geri itti. Ancak, bu halimiz, mücadeleyi bırakacağız anlamına gelmiyor. Bir sonuç yok, ama umut da sönmüş değil. Devletin yaşama ve cana değer vermediği bir yerde, mücadele varsa umut da vardır"

Doğrudur umudumuzdan utanır hale getirdiler bizleri.

Neredesin Tanrım, umutsuzlara umut verip sonra geri alanları utandır sen!

Not: Hatırlar mısınız; 24 Haziran'da Kars Ülkü Ocakları Başkanı Tolga Adıgüzel "Kars caddelerine inip Ermeni mi avlayalım?" demişti.